Eller
Yaşadığımız dünyanın günlük gaileleri, mucizeleri ve nasıl
bir şeye sahip olduğumuzu bize öylesine unutturuyor ki. Mesela hepimiz akıllı
telefon, dokunmatik ekran teknolojisine hayranız. Bilgiyi bize ne kadar
yakınlaştırdığını, arkadaşlarımız ve sevdiklerimizle ne kadar kolay irtibat
kurup, haberleştiğimizi gördükçe kendimizden geçiyoruz.
Ama ne hikmetse o ekranı kullanan muhteşem elleri hiç
görmüyor ve düşünmüyoruz. Oysa canım Türkçemizde ne kadar güzel tabirler var;
“El emeği, göz nuru”
“Eline, beline, diline hakim ol”
“Elim kırılsaydı…”
Bizler de el emeği ile hayatını kazanan insanlarız. Cerrahiyi,
ellerinizi kullanarak bir başkasının vücuduna yaptığınız iyileştirme dokunuşu
diye tarifleyebiliriz. “Dokunuş” gibi hafif bir kelimeyi, işin korkutucu yönünü
unutturmak için özellikle seçtim. Ama dokunuş kelimesi doğrudur, çünkü insan
vücudunun hemen her organı hassas bir dengeye sahiptir, bir işlem yaparken
nazik olmanızı bekler. O nedenle meşhur cerrah Ronald Belsey, biraz hoyrat
davranan genç asistana şöyle seslenir:
“Beware young man! You are dealing with human flesh. –
Dikkat et genç adam! İnsan etiyle uğraşıyorsun.”
Elin hassasiyeti ve hafifliği hissedilir. Ne deriz:
“Eli hafif hemşire, neredeyse hiç hissetmedim.”
Ama el hafifliği ve başka bir insanın vücuduna saygı
sıklıkla zamanla gelişen bir yetenek, yani tecrübe ile alakalı.
İnsan vücudunda sinir uçlarının en sık olduğu ve hassas
olduğu bölgeler eller, yüz ve özel/mahrem yerlerimiz. Bir keresinde amatör
balıkçılık hırsımın sonucu olarak oltanın kancasını parmağıma saplamıştım.
Kancayı tersine değil de iğne ucu yönüne iterek çıkarabiliyorlar. Parmağımın
iki kenarındaki parmak sinirlerine uyuşturucu iğne yaptırmak gafletinde
bulundum. İğnelerin acısı kancanın çıkış acısından kat be kat fazlaydı.
Ayrıca hayvanlardan farklı olarak başparmağı ile diğer dört
parmağına dokunabilen tek varlığız. Bu ise bize kalem, bardak tutmayı, çatal,
bıçak ile yemek yemeği, para saymayı mümkün kılıyor.
Tarih boyunca insanoğlu elleriyle neler yapmış; birbirine dokunmuş, yazı yazmış, harç yapmış, heykeller tasarlamış, sırtını sıvazlamış, yukarıya kaldırıp dua etmiş, saymakla bitmez…
Ama mucizevi ellerimiz daha neler yapmamış; hançerlemiş,
ateş etmiş, yumruk atmış, çalmış… İşte görüyoruz, şimdilerde bazı barbarların balyoz
sallayan elleriyle tarihi kalıntıları yok ediyor, başka bir yerde füze
ateşlemek üzere düğmeye basıyor veya ustaca bir ülkeyi ve insanlarını fakir
bırakıp diğerini zenginleştirecek imzalar atıyor.
Elin özelliğine hayran olmuş önemli bir ressamımız var.
Abidin Dino… Ressamlığının yanı sıra gazetecilik, yazarlıkda yapan Mesnevi
şarihi Abidin Paşa’nın torunu Abidin Dino, elin hem görsel hem de işlevsel
özelliklerine olan hayranlığını resimlerine aksettirmiş.
Şimdilerde ise tüm dünyada ellerin en önemli fonksiyonu ekran kaydırmak hale geldi. Bakalım çocuklarımız ve gelecek nesiller ellerini kullanarak nasıl resimler ve sanat eserleri yapacaklar. Abidin Dino’nunkiler gibi olmayacağına eminim…
El ve İğne Deliği, 1960'lar.
Yorumlar