Anne Baba
Hepimizin
en önemli varlıkları anne ve babalarımız. Aynı kendi çocuklarımız için bizim
olduğumuz gibi. Öte yandan insan kendi anne ve babasını belirleyemiyor.
Afrika’nın ücra bir köşesinde veya Manhattan’da en lüks apartmanlardan birinde yaşamınıza
başlayabilirsiniz. İstanbul hayata başlamak için iyi bir yer…
Annem
bana hamile kaldığında, babaannemin tepkisi çok erken yaşta kaybettiği tek öz
kardeşini hatırlatacak şekilde “Hasan geliyor” olmuş. Anneme çok çektirmişim
gebelik sırasında, kusmalar, aşırı kilo alma falan. Sonra da vaktinde çıkmamak
için her şeyi yapmışım. Normal zamanı on gün geçmişim ve ilk doğumda 4950
gramlık bir bebek olarak dünyaya gelmişim. İlk doğum için anneme ne kadar acı
vermişimdir kim bilir? Aslında bu cesamette bir bebeğin sezaryen ile
çıkarılması gerekir. Bu zorlu doğumdan anneme fiziki arazlar kalmamış olması
mümkün değil.
Klasik
bir orta sınıf Türk ailesinde büyüdüm ve annem ev hanımıydı. Zekâsına rağmen
eğitimi yarıda kalmış ve kısa süre sonra 20 gibi genç bir yaşta, simsiyah
saçlarıyla yakışıklı bir adam olan babamla evlenmiş. Annem halen gençliğindeki
güzelliğinin izlerini taşıyor.
Annemdeki sezgi ve karar isabeti yüksektir. Cesareti de fazladır. Babamın panik olduğu anlarda sakinliği ve kararlılığı ile hepimize yön verir. Ben doğmadan hayatımızı çizmeye başlamış. Toplumun mütevazı kesiminden gelmesine rağmen, babamın sonraki yıllardaki konumunu etkileyen kararları annem vermiştir.
İlkokul
birinci sınıftaydım. Babam eve geldiğinde o zamanın parasıyla 1 lira istemiştim
kendisinden. Benim para istediğimi duyan dört yaşındaki kardeşim de para diye
tutturdu. Babamda çıkardı demir 25 kuruş verdi. Kendisi bir yazısını
tamamlıyor, annem de mutfaktaydı diye hatırlıyorum. Kardeşim yere yattı ve
parayı ağzına götürdü. Bir anda nefesi tıkandı. Para soluk borusunun üstüne
oturmuştu. Panik halde öksürtmeye çalışıyoruz, arkasına vuruyoruz, ama
çıkmıyor. 1 dakika süren bir panik hali ve kardeşimin yüzünün morarmaya
başladığını hatırlıyorum. Bir türlü para çıkmıyor, Fındıkzade’de oturduğumuzdan
Haseki’ye yetiştirelim dedik, ama annem yolda kardeşimi kaybedeceğimizi anladı.
Babamın eli ayağı boşanmış, hastaneye yetişme derdinde. Annem kapının önünde
son kez kardeşimi tuttu ve ayaklarından kaldırıp baş aşağı çevirdi. Hızla sırtına
vurdu ve biraz kanla birlikte para düştü ve kardeşim derin bir nefes çekti. O
an annemin içgüdüsü ve doğru kararı olmasaydı, kardeşimi kaybetmiş
olacaktık.
Babam
12 yaşındayken, dedem kalp krizi sonucu vefat eder ve ailenin en büyük oğlu
olarak yalnız kalır. Rahmetli dedem çok sinirli, evhamlı ama bir o kadar da
dürüst ve merhametli bir adammış. Çok zeki, güçlü karakterli, fakat hayatında
sayısız yanlış kararlar vermiş olan rahmetli babaannem ve iki küçük kardeşiyle
birlikte babasız kalırlar. Gençliğini yaşayamaz. Ciddi para sıkıntısı çekerler.
Derslerine önem verir ve İstanbul Erkek lisesini birincilikle bitirir. Konuşma
yapması istendiğinde iki kelime edemeyince, hocası “Ne pısırık adamsın” diyerek
kürsüden aşağı indirir. Doktor olmak istemektedir, notları da yeterlidir, ama
dayısının önerisine uyar. Tıp doktoru olmak yerine, ikinci sınıftan itibaren
dışarıda çalışma imkânı bulduğu (dolayısıyla eve para getirebildiği) İktisadi
İdari Bilimler Akademisine girer ve akademiyi de birincilikle bitirir. Özel
bazı şirketlere başvurduğunda akademik başarısına rağmen sosyal açıdan çok
yetersizdir. Şirketler kendisiyle ilgilenmez, zaten babamın asıl niyeti de özel
sektörde muhasebecilik yapmaktır.
Askere
gitmeden önce annemle evlilik hazırlıklarına başlarlar, hocası rahmetli
Ord.Prof.Nihat Sayar bir ışık görmüş olmalı ki “Oğlum sen zeki çocuksun gel
seni asistan alayım” teklifinde bulunur. Babamın aklı muhasebecilikte olmasına
rağmen, annem büyük bir öngörü ile babamı akademisyenliğe girmeye ikna eder.
Sonrasında akademik olarak hızlı bir şekilde yükselir ve uzun yıllar üst düzey
idarecilik yaparak, kendi üniversitesine, ülkemizdeki akademik camiaya büyük
hizmetlerde bulunur. Babamın en önemli özellikleri pratik matematik zekâsına
sahip olması, düzenli çalışması ve iradesine hâkimiyetidir. Ailede hepimizin
matematik zekâsı yüksek olmasına rağmen, böylesine irade hâkimiyeti sadece
babama ait bir özellik. İçgüdü ve isteklerine set koyabilmek çok küçük yaşlarda
ve mecburen öğrenmenin getirdiği bir şey olsa gerek, ayrıca genetik yatkınlıkta
var.
Babam
beni ve kardeşimi doktorluğa yöneltti. Tıp seçmemiz konusunda ısrar etti. Aklım
havada olmasına rağmen, babamın ve annemin önerisine uydum. Kardeşimde
muhtemelen benden etkilenerek tıp seçmeye karar verdi. Şimdi geriye baktığımızda doğru yönlendirmiş
bizleri.
Babam
ve annemin ait olduğu nesil basit yaşamayı kendileri için şiar edinmiş bir
nesil. Fazla masraftan kaçınan, küçük şeylerle mutlu olan insanlar. Oysa
günümüzde insanların her alandaki beklentileri çok yüksek. Belediye otobüsüne
binebilmek, öğlen yemeğini basit bir simitle geçiştirebilmek, kısa mesafelere
yürümek, mahalleli ile sohbet edebilmek, herkesle selamlaşıp, hal hatır
sorabilmek gibi şeyler toplumun bazı kesimleri için uygulanması mümkün olmayan
geçmiş dönem alışkanlıkları.
Oysa
hayat felsefemiz, basit yaşamak, fakat büyük işler yapmak olmalı, değil mi?
İşin sırrı bu olsa gerek. Babamdan bunu öğrendim. 17 yıl üniversitede üst düzey
yöneticilik yapıp, her kesimden insanın hayırla yâd ettiği biri olmak herkese
nasip olmaz. Bu neden böyle diye çok düşündüm, ama en önemlileri gelişmiş bir
adalet duygusu ve insanlara yardım etme içgüdüsü. Bir diğer özellik ise
bitmeyen bir çalışkanlık. Kendi işini kendi yapma özelliği. Evdeki
tamiratlardan, gündelik işlere kadar sorumluluk sahibi olmak.
Akademik çalışkanlıkta işin cabası. Ekonomi dalında Nobel ödülü sahibi Prof.Dr.Joseph Stiglitz’in 1000 sayfalık bir kitabını tercüme ettiğini ve bunun için her gün düzenli bir şekilde 3 sayfa tercüme yaptığını hatırlıyorum. Herkesin yapamayacağı bir düzenli çalışma içgüdüsüne sahiptir. Kardeşim nispeten daha iyi, ama ben de bu özellikler hiç yok. Benim çalışkanlığım daha çok zaman zaman patlamalar şeklinde. Eşimde de var bu düzenli çalışma içgüdüsü. O da babasını erken yaşta kaybetmiş. Hayatın cilveleri bu şekilde davranmaya zorluyor herhalde.
Babam
akademik hayatın ve prestijin önemine çok inanır. Öğretim üyesi olmanın
yüceliğini, insan yetiştirmenin ve hoca olmanın ayrıcalığını içine sindirmiştir
ve bu konuda sıradanlığa tahammülü yoktur. Öğretim üyeliğinin elit bir iş
olduğunu, herkesin yapamayacağını, çeşitli hasletlerin olması gerektiğini her
seferinde vurgular ve hasbelkader öğretim üyesi olan kişileri kıyasıya
eleştirir. O yüzden zor bir hocadır ve kendisinden sınava girenlerin gerçekten
geçmeyi hak etmeleri gerekir. Tıp fakültesi öğretim üyesi olsaydı, eminim yine
çok başarılı olurdu. Cerrah olabilir miydi? Zannetmiyorum. Çünkü yaşadığı
hayatın ve tecrübelerin sonucu olarak vehimlidir ve aşırı sağlamcıdır. Çok iyi
bir nöroanestezist olan kardeşimin ve benim yaptığım işleri dinlediğinde;
“Oğlum
ne cesur adamlarsınız. Annenize çekmişsiniz…
Niye risk alıyorsunuz oğlum?”
Diye
serzenişte bulunmaktan çekinmez. Yine de iyi bir Dâhiliyeci olurdu
kanaatindeyim. Annem ise üniversite seviyesinde okusaydı, girişimciliğin ağır
bastığı işlerde başarılı olurdu. Liderlik özellikleri güçlüdür. Hatta iyi bir
cerrah olabilirdi. Annemin el yeteneği iyidir, iyi resim yapar, müzik kulağı da
güçlüdür. Üç erkeği idare etmek ve büyütmenin ne kadar özel bir maharet
olduğunu eşimden de görüyorum.
46
kromozomun kodladığı özelliklerimizi anne ve babamızdan alıyoruz. İki 23
kromozomluk zincirin birleşmesiyle sayısız kombinasyonlar çıkabiliyor. İnsan
anne ve babasından farklı özellikler alıyor, ama kendinizi iyi tanıyorsanız,
hangi özelliklerinizin kimden geldiğini, size nasıl bir yön çizeceğini, hatta
çocuklarınızın geleceğini görebilirsiniz. Yakın zamanda evrim teorisinin
takipçileri önemli bir buluşa imza atmışlar. Klonlayarak üreyenlere göre, iki
farklı cinsten gelen kromozom ile üreyen organizmalar bakterilerle savaşta çok
daha başarılı oluyorlarmış. İnsan doğasının muhteşemliğinin bir kanıtı olsa
gerek.
Anne
ve babanın insan hayatındaki katkısı ve hakkı ödenmez. Bu özellikle bizim gibi muhafazakâr
çekirdek aile toplumlarda çok önemli. Bilge bir insanın, üstün zekâlı kişiye
aşırılıkları hakkındaki uyarısı çok güzel;
“Başına
ne geliyorsa, annene yaptığın kötü muameleden bil…”
Bu söze babamızı da ekleyebiliriz.
Yorumlar