Ronald Belsey
Yemek
borusu ve göğüs cerrahisi dendiğinde akla ilk gelen isimlerden biri Ronald
Belsey’dir. 1910’da Londra’da bir diş hekiminin oğlu olarak dünyaya gelir ve
1934 yılında Tıp Fakültesini bitirir. Onur listesine girerek cerrahi ihtisası
yapmaya hak kazanır. Hocaları arasında, reflü sonucu yemek borusunda kansere
dönüşebilen hücrelere adını vermiş olan ünlü Norman Barrett vardır. 1936
yılında Londra’nın ünlü Brompton hastanesinde cerrahi ihtisasına devam eder.
Yine hocaları arasında ünlü cerrahlar Price Thomas ve Tudor Edwards
bulunmaktadır. 1937 yılında kazandığı burs ile ABD’ye gider ve Harvard Tıp
Fakültesinde Edward Churchill ile çalışma fırsatı yakalar ve dünyada ilk kez
bronşektazide segment rezeksiyonu üzerine makalesini yazar. İkinci dünya
savaşında cerrah olarak hizmet eder ve 1944’ten itibaren Galler’deki Frenchay
hastanesinde İngiltere’nin en iyi göğüs ve yemek borusu cerrahisi kliniklerinden
birisini kurar. Baştan şu prensibi koymuştur:
“Hem
arkadaş olup, hem de aynı zamanda iş yapamazsınız.”
Nitekim
çok düşman edinir, ama kısa sürede dünyanın en mükemmel kliniklerinden birini
kurar. ABD’de Massachusetts General Hospital ve Johns Hopkins Hospital’dan (bu
hastaneler halen ABD’nin en iyi ilk iki hastanesidir) ve Kanada’dan asistanlar
rotasyona gelirler. Özellikle reflü cerrahisinin ilk ve en etkili
yöntemlerinden olan Belsey – Mark IV ameliyatını tanımlamasıyla ünlüdür.
Asistanlara söylediği,
“İnsan
dokusuyla oynadığınızı unutmayın, nazik olun, zorlamayın” sözleri defalarca
tekrar edilmiştir.
Birçok
ödüller alıp 1975 yılında emekli olur. Ama daha sonra uzun yıllar boyunca her
yıl 6 ay ABD’de Şikago Üniversitesinde çalışır ve Mısır ve Avrupa olmak üzere
çeşitli ülkelere seyahat eder.
Emekliliğinin
önemli bir bölümünü çok sevdiği çiftlik evinde geçiren ve son anına kadar zihni
melekeleri tamamen yerinde olan Belsey 2007 yılında hayatını kaybeder.
Cenazesine sevenleri ve yetiştirdiği onlarca öğrencisi katılırlar.
Kendimi
şanslı kabul ediyorum. Çünkü Belsey’in eğittiği kişilerle veya öğrencisinin
öğrencileriyle çalışma imkânı buldum. Sugarbaker Pearson’ın öğrencisiydi ve
Pearson’ı en çok etkileyen kişi de Belsey olmuştu. Yine Belçika Leuven’da
geçirdiğim sürede yanında bulunduğum ve daha sonra defaetle Marmara
Üniversitesinde misafir ettiğimiz Prof.Toni Lerut, Belsey’in son
öğrencisiydi. Kenarı kıyısından da olsa o
geleneğin içerisinde bulunduğumu düşünüyorum. Aşağıda 1990’da West England
Medical Journal’da yayınlanmış (bu derginin yayımı 1992’de sona ermiştir) Belsey’in
yaptığı muhteşem bir konuşması var.
Uygulamalı Cerrahi Eğitimi Üzerine
Ronald Belsey, MD, FRCS
Onursal Konsültan
Göğüs Cerrahı, Bristol Royal Infirmary and Frenchay Hospital
Palermo Ünivesitesi Tıp Fakültesinden
verilen fahri doktora ünvanı nedeniyle 1990 yılında yapılan konuşma.
“Uygulamalı
cerrahi eğitiminin başlangıcı farklı alanlarla yoğun biçimde karşı karşıya
gelmeyi gerektirir. İşe yarayacak bir anatomi bilgisi, özellikle de klasik
kitaplardaki iskelet sistemi ve nöroanatomi dışındaki organ anatomisinin iyi bilinmesi
elzemdir. Bu bilgi daha sonra uygulamalı anatominin son mektebi olan
ameliyathanede iyice olgunlaşacaktır.
Hastanın
patolojisinin, muhtemel bölgesel yaygınlığının, sık komplikasyonlarının, aynı
zamanda düzeltilmesi gerekecek eşlik eden problemlerin farkında olmak, uygulamak
üzere olduğu işlemi daha iyi anlamasını sağlayacaktır. “İşte patolojiniz,
dolayısıyla işte uygulamanız” (Sir William Osler). Normal ve anormal
fizyolojinin baskın bir rol oynadığı tanısal işlemlerin içinde yer alacaktır.
Teşhis tedaviden önce gelir ve makul bir teşhis ile güçlendiği zaman, o kişi,
yani asistan, ameliyatın gerekçesini veya engellerini daha iyi sorgulayacak ve
işi üstlendiğini hissedecektir. Bu durumda kendisine beş soru soracaktır:
1.
Ameliyat gerekli mi?
2.
Hassas şekilde yapılabilir mi?
3.
Bu sorunla baş edebilecek düzeyde miyim?
4.
En azından kabul edilebilir bir sonucu garanti edebilir miyim?
5.
Benzer durumda kendim bu ameliyatı olur muydum?
Son
soru ahlaki samimiyetin hakiki bir sınavıdır. İkna olmuş bir şekilde bu beş
soruya cevap verebiliyorsa, ameliyathaneye girmeye ve bu cerrahi yönteme aşina
hale gelmeye hazır demektir. Hocasının anestezistlerle ameliyatta çıkabilecek
problemleri konuştuğuna şahit olacaktır. Mesela kronik aspirasyona bağlı
pnömonitin (hastanın mide içeriği veya tükrüğünün anestezi esnasında soluk
borusuna kaçması neticesinde gelişen zatürre) daha sık bronş temizliği
gerektireceğini öğrenecektir. Hastada tam bir kas gevşekliğine ihtiyaç var
mıdır? İşlemin tahmini uzunluğu nedir ve ne kadar kan kaybedilecektir? Sadece
anestezi dahi ciddi riskler taşır ve bu riskleri azaltmak sonuçta cerrahın
sorumluluğundadır.
Bir
cerrahi işlemin prensiplerini yazılı veya resimli anlatımlarla öğretmek
mümkündür, ama yöntemin inceliklerini değil. Sadece “değerli” çırak zamanı ve
mükerrer gösterimler bu amacı sağlayabilir. Asistan artık, ilk sorumluluğu iyi
cerrahi tekniğin temel prensiplerini göstermek olan hocasının ellerindedir:
Karar
verme, nazik planlanmış hareketler, dokuya saygı, düzgün kesiler ve kaba
hareketlerden kaçınma.
Dokuların
fazla ellenmesi anatomi bilgisi konusundaki yetersizliğin bir göstergesidir.
Dokuların künt bir şekilde ayırılması hassasiyet ve itidal ile yapılırsa kabul
edilebilir. Acele edilmemelidir, ama amaçsız zamanda harcanmamalıdır. Cerrahide
hız bir sonuç olmalıdır, amaç değil. En sık zaman kaybettiren şeyler,
kararsızlık ve plan olmayışıdır. Nezaket, kararlı tekrarlanmayan hareketler ile
tam uyum sağlar. Zamanla yarışan cerrahtan daha tehlikeli bir insan olamayacağı
iddia edilmiştir. Bir hoca için en önemli şey iyi cerrahın temel hasletlerinin
gösterilmesidir:
Sükûnet
ve işlem sırasındaki beklenmedik bir olayı dahi suhuletle halletmek.
Yeterli
alan hâkimiyeti elzemdir. Eğer asistan her hareketi görmezse, öğrenemez. Her
aşama yapıldıkça sakin bir şekilde anlatılmalıdır ki, asistan artık hazır
hissettiğinde işlemi yapabilsin. “Anahtar deliği” cerrahisi bazı cerrahlar için
çok gurur verici olabilir, ama bir eğitim programında kabul edilemez. Büyük
kesiler, eğer anatomik şekilde yapılırsa, en az kısa kesiler kadar hızlı
iyileşir ve mekanik ekartörlerin çok çekilmesine bağlı oluşacak ağrıdan daha az
sorun çıkarırlar.
Bir
diğer eşdeğer önemli konu ise hocanın asistanlara olan tavrıdır. Sakarlıkla
ilgili gereksiz yorumlar, sinir veya huzursuzluk patlamaları, hemşireye edilen
ters sözler, itidal ve sakinliğin zıddıdır. Ameliyathanedeki bu tavırlar bazı
cerrahların “Prima Donna” egolarını
okşayabilir, ama yardım etmeye ve öğrenmeye çalışan asistanı çekindirecektir.
Eğitiminin
bu aşamasında asistana bir ameliyatı en yararlı nasıl izleyebileceği
öğretilmelidir. Bir kişinin bizzat yapmadan, bir ameliyatın inceliklerini
kavrayamayacağı temel prensiptir. Kendi uyguladığım prensiplerden birisi,
hastanede ulaşılabilir bir telefonda olup, asistanın daha eğitiminin başında
dahi ameliyata odada ben yokken başlamasına izin vermektir. Hastayı hazırlarken
ve örterken harcadığı yirmi dakikada, birçok işlemde yardım etmiş olmasına
rağmen aslında pek bir şey görmediğini ve bilmediğini algılar. Herhangi bir
geri dönüşümsüz hataya düşmeden ikileminden kurtarılır, ama bu aşamada iş
yaşamının en önemli dersini almıştır: nasıl seyredip, faydalanacağının.
Cerrahi
teknikle ilgili eğitiminin sonuna doğru artık basit işlemleri kendi başına
yapacak kadar yetişmiş olacaktır. İlk vakasında hocasının ona yardım edip
etmemesi tartışmalıdır. Bunu şahsi tecrübemle söylüyorum. Genellikle sıradaki
son vakadır ve kıdemlisinin veya hocasının eve veya golfe vaktinde yetişmek
gibi bir endişesi karşısında ezilecektir. Bu aşamada affedilmeyecek bir hata
olan, acele etme gereği duyar. Gerektiğinde yardımın bir telefon uzağında
olduğu garantisiyle, kendi hızında işini yapmasına izin vermek çok daha iyidir.
Daha zor işlemlerde yardım ederken nasıl seyredeceğini iyi öğrenmişse, ilerlemesi
daha hızlı olacak ve yardım maksadı hâsıl olacaktır. Sonunda kendi başına
cerrahiye başladığında, arada bir hocasının ellerinden tekrar babında alacağı
dersler hep yararlı olacaktır.
Tecrübe
yaptığımız hatalara verdiğimiz addır, ama başarılarımızdan daha çok
hatalarımızdan öğreniriz.
Bir
ikaz kelimesi. Bazen bir asistan yeteneği konusunda o kadar güven duyar ki,
yalnız başına ilk ameliyatında hocasının teknik ve prensiplerini geliştirme
isteği belirir. Biraz tecrübe ve alçak gönüllülük ile, umarız böyle erken
değişiklik ve geliştirmelerin tersine sonuç vereceğini öğrenir.
Cerrahi
teknik yaraya son dikişin atılmasıyla sonlanmaz. Her cerrahi işlem patolojide
bir deneydir ve işlemlerin ayrıntılarının ve sonuçlarının doğru ve zamanında
kayıt altına alınması, geleceğin cerrahi geçmişidir. 24 saat veya daha uzun
süre geciktirilen veya başkası tarafından yazdırılan bir rapor yararsızdır.
Ameliyat
sonrası bakım cerrahın son teknik sorumluluğudur. Hasta uyanıncaya kadar
derlenme odasında anestezist geçici olarak hastadan sorumlu olabilir. Ama
hastanın ameliyat sonrası hemen akciğer filmine ve sıvı dengesine bakacak,
hastanın kendi sakin odasına ve çoktan alıştığı hemşire ekibinin yanına mı,
yoksa yoğun bakım kargaşasına mı çıkacağına karar verecek olan yine cerrahtır.
Bundan
sonraki mantık, bir cerrahi işlemin hastanın ve cerrahın hayatı boyunca devam
ettiği üzerine dayanır. Uzun süreli sonuçlarla ilişkilendirilemiyorsa cerrahi
teknik anlamsızdır. Sonuçta genç bir cerrahı farklı bazı dürtülerle yayın yapmak
ister:
İtibar,
kendini beğenme, “sayı oyunu” (yani çok sayıda yaptığını gösterme isteği),
ekonomik fayda veya akademik bir ortamda meslektaşlarından baskı.
Yayın
yapmak için, en az beş yıl veya daha uzun süre katı kıstaslarla, tarafsız bir
şekilde değerlendirilmiş ve istatistiksel olarak anlamlı bir vaka serisinin
olması ve şahsi pratiğine değil, cerrahinin gelişimine katkısı olacak bir mesaj
içerdiğine dair kendini ikna etmiş olmak haklı nedenlerdir. Nasıl yazacağına
gelince, cerrahların yazmaya zaman buldukları, 18 ve 19. Yüzyılın üstatlarından
daha iyi yapması beklenemez. Kısa, özlü, bilgi veren, tarafsız ve okunabilen
bir tarz geliştirmeye çalışmalıdır. Sadece büyük zekâlar kısa ifadeleri hak
ederler atasözünü hatırlamalıdırlar.
Sonuçta,
cerrahi işlemlerin öğretilmesinde video kayıtlarının değerine eleştirel bir
şekilde bakılmalıdır. Çok bariz nedenlerle, cerrahın önceliği olan çok kısa
bölümler kayıt altına alınmaktadır. İşlemin teknik açıdan zor ve zaman alan
bölümleri çıkarılmaktadır. Kısaltılmış şekli, gerçekle alakası olmayan hızlı,
basit bir uygulamayı gösterir. Bir asistan, ameliyathanede işlemin tüm süresi
boyunca yardım etmediyse ve çıkabilecek problemlerin tamamen farkında değilse,
felaketle sonuçlanabilecek bu işlemi yapmaya kalkabilir. Videodan alınan tek
olumlu mesaj, kamera aracılığıyla cerrahi sahanın rahatça görülebilmesidir, ama
bu cerrahın yaptıkları aracılığıyla olduğu manasına gelmez. Video kayıtlar,
işlemle ilgili pratik tecrübeye zaten sahip ve uygulama sırasında
karşılaşılacak problemlerin farkından olan daha kıdemli cerrahlar için faydalı
olabilir.”
Belsey’in
bu konuşması 25 yıl önce yapılmış bir konuşma. Ama içindeki akidelere yakından
bakalım. Gazeteciliğin 5N, 1K’sı gibi beş soru sıralamış bir cerrah için. Bu
sorulara net cevap vermek insanlık tarihi boyunca gerekecektir, çünkü
müdahalelerimiz insan vücuduna yöneliktir.
Bu konuşmadan çıkabilecek bir diğer önemli sonuç ise, yetkin bir cerrah olmanın zorluğu ve ne kadar uzun zaman aldığıdır. Mesela Türk cerrahisinin babası olarak bilinen Cemil Topuzlu Paşa 1886’da tıp fakültesinden mezun olduktan sonra neredeyse 10 sene yoğun bir şekilde çalışır, yurt dışında 4 sene geçirir ve en az 5-6 yıl acemiliğini atıp tecrübe edinir. Aynı durum bugün içinde geçerli…
Bu konuşmadan çıkabilecek bir diğer önemli sonuç ise, yetkin bir cerrah olmanın zorluğu ve ne kadar uzun zaman aldığıdır. Mesela Türk cerrahisinin babası olarak bilinen Cemil Topuzlu Paşa 1886’da tıp fakültesinden mezun olduktan sonra neredeyse 10 sene yoğun bir şekilde çalışır, yurt dışında 4 sene geçirir ve en az 5-6 yıl acemiliğini atıp tecrübe edinir. Aynı durum bugün içinde geçerli…
Mühendis,
işletmeci veya hukuk mezunları mezuniyetlerinden birkaç yıl sonra işlerinde
ilerlemeye başlayıp, 40’lı yaşlara geldiklerinde yeterli ekonomik birikimi
sağlarlar ve şirket yöneticisi konumuna doğru yol alırlar. Oysa aynı liselerden
mezun tıp öğrencileri çok çalışarak girdikleri tıp fakültelerinden, 6 yılın
sonunda mezun olurlar ve meslekte yücelmeleri 10 yıl, büyük cerrahi branşlarda
ise 15-20 yıl alır. Çünkü iş konusu insandır ve hata payı neredeyse yoktur.
Konuşmanın
bir başka dikkat çeken özelliği ise eğiticide muhakkak olması gereken bir
özelliği üstü kapalı olarak belirtmiş olması. O özellik sabırdan başka bir şey
değildir. İnsan yetiştirmek zordur. Kendi çocuklarımızı düşünelim. Büyük oğlum
3 günde bisiklete binmeyi öğrendi, küçük oğlum ise 2 saatte. Büyük matematik
sorusunu kafadan çözer, küçük ise yazarak. Asistanlar arasında da aynı farklar
mevcut. Bazısının cerrahi yeteneği üst düzey, görsel hafızası ile çok kısa
sürede işlemin inceliklerini kavrayabiliyor, bazısının ise el yeteneği çok iyi.
Ama hepsinin asgari standartta yetişebilmeleri için eğiticinin sabır
göstermesi, işlemlerin her aşamasını dikkatlice izah etmesi ve sergilemesi
gerekiyor. Maalesef ülkemizde bu konuda sabır gösteren cerrah sayısı çok az.
Çünkü herkesin ekonomik veya zaman olarak başka kaygıları var. Oysa yazının bir
diğer ana fikri, eğiticinin önceliğinin asistan eğitimi olması gerektiğidir.
Zaman
ve teknikler değişiyor. Ameliyatların büyük çoğunluğu kapalı, hatta bazıları
robotla yapılmaya başlandı. Cerrahi eğitim sistemi de değişiyor, simülasyonlar,
online eğitim çok yaygın hale geldi. Ama cerrahide usta çırak ilişkisinin
yerini hiçbirisi tutamaz. Hızlı ve doğru karar verme, sakinlik, konuya hâkimiyet,
ancak bu özellikleri gördüğünüz zaman edinilebilir. Bilgisayar programları
ancak yardımcı olur, ama bu özellikler sadece insana aittir.
Dünyanın en büyük cerrahlarından olan ve söyledikleri ve yaptıklarıyla bize daha uzun zaman yön gösterecek olan Ronald Belsey’in aziz hatırasına saygılarımı ifade ediyorum.
Ronald Belsey (1910-2007)
Ronald Belsey meşhur robe de chamber ile ameliyathanede özofagoskopi (yemek borusunu görüntüleme) işlemi yaparken.
Yorumlar