Ego - Süperego

İnsan ruhunun İslami eğitimi olarak düşünebileceğimiz tasavvufta çok güzel bir tespit ile karşılaştım. Bu ruhi eğitimde dünyevi istekler birer birer çıkar, önemsiz hale gelirmiş. Ama en son ne çıkarmış;

“Baş olma isteği!!!”

O da çıkabilirse…

Psikiyatrinin klasik öğretilerinden birisi olan “Ego” İslami inanışta nefse karşılık gelirken, “Super Ego” ise ruh ile eş anlamlı düşünülür. Baş olma isteği aslında Egonun temel içgüdülerinden biridir.

Tarihte insanların etkilendiği büyük şahsiyetlere baktığımızda iki ana grup görüyoruz. İlk grupta fiziksel olarak ve görünür özellikleriyle (hitabet, tarz, verdiği görüntü) etkileyici olan insanlar. Yani liderler, savaşçılar… Bunların egoları da çok yüksek. Kırıp dökmekte beis görmüyorlar. Öyle olmasalar bu mücadele gücünü ve savaşçılığı nasıl sürdürecekler!

Diğer grupta ise fiziksel özelliklerini belki hiç bilmediğimiz ama söyledikleri, yazdıkları ve gösterdikleri yön ile insanları etkileyenler yer alıyorlar.

Hem fiziksel, hem de ruhi mükemmeliyete sahip nadir insanları ise hepimiz biliyoruz. Onlar çok özel ve insan ötesi ama onlarda da ikinci özellik daha baskın…

Ben ikinci gruptaki kişilere daha yakın hissediyorum kendimi. Belki fiziki özelliklerimin birinci gruba uymamasından kaynaklanıyor olabilir bu tercihim. Ama onun ötesinde de bir şeyler olmalı. İkinci gruptaki insanları farklı kılan nedir?

“İnsanı çok iyi tanımaları ve tanımlamaları…”

Yani insanın zaaflarını, ne zaman nasıl davranacağını, neye hayıflanıp neye sevindiğini, zora düştüğünde veya bolluk ile karşılaştığında ne yapacağını, neden ihanet ettiğini çok iyi görmüşler ve anlatmışlar.

Batı dünyası insanın egosunu parlatmanın büyük gelişmeleri ortaya çıkardığını çok iyi anlamış, sistemi egoyu besleyecek şekilde kurmuş, süper ego yerine de hukuk ve kamu ahlakını koymuş. Bununla beraber bu ego-süper ego dengesini, iki dünya savaşı, 50-100 milyon arası insanı öldürdükten sonra kısmen oluşturabilmiş. Batılının egosuna veya egosunu besleyen kaynaklara olabilecek tehlikeler karşısında neler yapabileceğini görüyoruz. Irak’ta 2003’teki savaştan beri 1 milyonun üzerinde insan öldü, hala da ölmeye devam ediyor… Neden acaba?

İkinci grup insan bizim medeniyetimizde çok daha fazla gibi geliyor bana… Yunus ne güzel söylemiş;

“İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir,
Sen kendini bilmezsin,
Ya nice okumaktır…”

Medine’yi gezmeye çıktığında, şehrin dış mahallelerinde karşılaştığı aç biilaç yaşayan kimsesiz bir kadın ve torunları ile Hz.Ömer arasındaki diyaloğu, muhteşem bir şekilde şiirleştiren Mehmet Akif, hem insan ruhuna hitap eder, hem de Hz.Ömer’in adalet örneğinden yola çıkarak o zamanın idarecilerine mesaj gönderir… Bir yöneticinin omzundaki yük ve önceliğin ne olması gerektiği daha güzel anlatılabilir mi?

Adam emîre gidip söylemez mi hâlini? 
Ah! 
Emîre öyle mi? Kahretsin an-karîb Allah! (An karib – en kısa zamanda) 
Yakında râyet-i ikbâli ser-nigûn olsun...  (İkbal sancağı yerlerde sürünsün)
Ömer, belâsını dünyâda isterim bulsun! 
-Ne yaptı, teyze, Ömer, böyle inkisâr edecek? (İnkisar – gönlü kırılacak)
-Ya ben yetim avuturken emîr uyur mu gerek? 
Raiyyetiz, ona bizler vedîatu'llâhız; (raiyyet – vergi verenler, vediatullah – Allah’ın emaneti)
Gelip de bir aramak yok mu? 
-Haklısın, yalnız, 
Zavallının işi pek çok zaman bulup gelemez; 
Gidip de söylememişsen ne haldesin bilemez. 
-Niçin hilâfeti vaktiyle eylemişti kabûl? 
Sonunda böyle çürük özrü kim sayar makbûl? 
Zavallının işi çokmuş!... Nedir, muhârebe mi? 
İşitme sen de civârında inleyen elemi,” 
 

Veya aşkı ve onun insan ruhundaki yansımasını Azeri kökenli şair Fuzuli’nin dörtlüğünden daha güzel anlatabilecek bir ifade olur mu?

“İlim kesbiyle paye-i rifat,
Bir hayali muhal imiş ancak.
Aşk imiş her ne varsa alemde,
İlim bir kıyl ü kal imiş ancak.”

Yani “İlim tahsil ederek yüksek mevki (ruhi ahlaki manasına) elde etmek, ancak olmayacak bir hayâl imiş. Âlemde her ne varsa aşk imiş; ilim sadece kuru laftan ibaretmiş.”

Şu teknoloji ve fiziksel tatminler dünyasında, ruhi tatminimizi sağlamak hayatın amaçlarından birisi değil mi? Süper egomuzu güçlendirsek, daha mutlu olmaz mıyız?


Sadece egomuzun değil, süper egomuzun da tatmin olmaya ihtiyacı var. Depresyon ilaçlarının bu tatmini sağlamayacağı kesin… Nasıl olacağını herkes kendi bulmakla mükellef…

Mehmet Akif Ersoy (1873-1936)

Yorumlar

Popüler Yayınlar