Cerrahinin Büyüsü 4 - Son Söz

Ruhi Bağlantı
Cerrahiyi bir meslek olarak seçmenin son ve en iyi bağışı ruhi boyutudur. Korkulu engelleri aşmak açısından birbirine bağlanan dağ tırmanıcıları gibi, cerrahlarda özünde tektir. “İnsan, ilişkilerin bağlandığı bir düğüm, bir ağ, bir örgüdür. Sadece ilişkilerin önemi vardır,” diye yazmış Antoine de Saint-Exupéry 1942’de. Cerrahların dostluğu her ülkeye ve her yaşa ulaşır. Özgündür ve mutlu eder ve ruhu besler.
Bugün size bahsedeceğim bağlar hastalarımızla olan bağlantılar. Borsk9 kitabı Forgive and Remember (Affet ve Hatırla)’da “Cerrahi, hastası ile cerrahını tıbbın diğer sahalarından çok daha belirgin bir şekilde bağlayan geri döndürülemeyecek bir invaziv tedavidir.” Albert Schweitzer10 ağrının kardeşliğinden bahsetmiştir, ”ağrı apoletini taşıyan herkesi” birleştiren görünmeyen bir bağdır ki ona “o kişileri seven ve tedavi edenleri”de ekleyebiliriz. Ağrının ortadan kalkmasının, yaşamın uzamasının ve vücudun iyileşmesinin sevinci, durmadan devam eden bir kutlamadır ve hem yeni hayatın kalitesi, hem de uzunluğu ile kat be kat artar. Eğer cerrah iyileşmesine katkıda bulunduysa, , bir hasta olayı on yıllar sonra dahi günü gününe hatırlayabilir. Bir reçetenin doldurulması, beslenme önerileri ve tavsiyeler daha az iz bırakır.
Bu odadaki herkes ilişkinin dokunaklılığının ameliyatı gölgelediği sayısız örnekler anlatabilirler. Bu vesile ile dört örnek veriyorum.
Maine Tıp Merkezinde kalıcı pacemaker takılacak ilk hastalardan birisi işlemini nispeten rahat geçirmiş, ama sonrasında tamamen açıklanamayan bir koma nedeniyle ölümün kıyısına gelmiş bir kadındı. Uzun süre entübasyon ve sonunda trakeostomi gerektirdi. Aylar sonra, ofisime, bir genç kızken evlenme vaadiyle kandırıldığını, hayatı boyunca erkeklerden nefret etmeye azmettiğini, hatta öyle ki hastanede kendisine bakanlara dahi izin vermemeye kadar gittiğini, itiraf etmeye geldi. Kendisine verilen bakımdan çok etkilenmişti, pişman olmuştu ve tekrar topluma katılmıştı, hatta hastanede gönüllü iş yapacak derecede.
Daha hafif bir örnekte, Rumford’dan bir bayan aynı işlemi lokal anestezi ile olmak için uzanmıştı. Birbiri ardına Maine hikâyeleri anlatıyordu. Sonunda ameliyatının bittiğini ve pacemaker’ın gayet iyi çalıştığını belirttim. Şöyle cevap verdi, “İyi, öyle olmasaydı bile, iyi zaman geçirdik değil mi?”
Mesleğim, UMUT projesinin ilk seferinde Batı Afrika’daki Gine Cumhuriyeti de dâhil olacak şekilde, çok uzak bölgelerde ameliyat yapmamı da gerektirdi.
Gine’den dönüşümden iki ay sonra, Boston-Portland uçuşundan iniyordum ve tam tesadüf, Afrika’dan eski bir hastamın da aynı uçakta olduğunu gördüm. 19 yaşında bir öğretmen olan, Traore Kabine, bir şekilde Amerika’ya bilet bulmuş ve Afrika’dayken ağır aort kapak yetmezliğini düzeltememiş cerrahı bulmak için 7000 mil seyahat etmişti. Sousou, Malenke, Foula ve Fransızca konuşuyordu ve cebinde 25 dolar vardı. Aslında karşılanmayı beklediği belliydi, benimse yola çıkmış olduğu hakkında hiçbir bilgim yoktu. 1965 yılıydı ve eskiyen kalp-akciğer makinemiz son günlerindeydi. UMUT gemisinde Batı Afrika’ya gidenlerden biri olan Gordon Scannell, cömertçe Traore’yi kurtarmaya geldi ve onun aort kapağını Massachusetts General Hospital’da değiştirdi. Hasta Portland’a döndü ve bizimle birlikte 5 ay kaldı. Onu, seyahatinin en iyi bölümü ve “aynı evde gibi” diye nitelediği, kamp yapmaya götürdük. Bir keresinde ona sordum, “Eğer vardığında havaalanında olmasaydım, ne yapacaktın?” “Böyle bir şey olamazdı! Çünkü annem evde bizim karşılaşmamız için dua ediyordu!” diye cevapladı.
Birkaç yıl önce, 80’lerinde düşkün bir çift ofisime geldi, çünkü karısı kocasının yakın zamandaki geğirme huyundan tedirgin olmuştu. Tahminimiz üzere, özofagus (yemek borusu) kanseri çıktı. Birbirlerini çok seven ve bağlılıkları belli olan bir çifttiler; ofisten çıkarken el ele olduklarını hatırlıyorum.
Sorunsuz bir özofagogastrektomiden bir yıl sonra hastanın Blue Hill’deki doktoru kanserin geri geldiğini telefonda haber verdi. Yapışık mediasteni, 80’indeki çifti ve kötü haberi tekrarlamak için neredeyse 300 millik gidiş dönüş yolculuğunu düşündüm. Aile hekimine hasta için yapılabilecek her şeyin yapıldığını belirtmesini ve Blue Hill, Maine’in olmaları gereken yer olduğunu söyledim…. Ertesi sabah haberlerde hastanın ve karısının ölüm haberleri vardı. Maine istatistik bürosunun bir yerlerinde iki ölüm sertifikası var, birisinin ölüm sebebi cinayet, diğerinin ki ise intihar. Eksik kalan kelimeler ise “terk edilmiş ve teselli edilmemiş”.
Son Söz
Bir cerrahın dünyasının temel doğrularına olan yolculuğumuzun neredeyse sonuna geldik. Arayışımız tek savaşın hastalıkla olduğu Newfoundland’deki eski bir maceraya nostaljik bir bakış ile başladı. Orada, hayatın baharında, “Nadiren Uğranır-Seldom Come By” topraklarında kıyas kabul etmeyecek keyif ve hazzı bulduk.
İlerideki yaşamın olgun tecrübelerinden, günlük sorunların karmaşıklığının ötesine cerrahinin üç boyutuna, el, kafa ve kalbin projelerine baktık. Bunu, aradığımız amacın özü olarak sizinle tartıştım.
Kutsal kâse ulaşamayacağımız bir yerde mi? Dünyevi ve cismani olan bizi ebediyen engelliyor mu? Cerrahinin değerlilik ve muhteşemlik hissini tekrar yakalayabilir miyiz? Tekrar eve gidebilir miyiz? Sekiz yıl önce Twillingate’e geri döndüm. İlk ev doğumumdaki ikizlerden biri altı aylıkken ölmüş, diğer hayatta olan erkek kardeşi ise adada olduğumu duyunca beni aramıştı. Yakışıklı bir balıkçıydı. Ebeveynleri ona benim adı vermişlerdi: “Clement” değil, “Hiebert” h’lerin telaffuz edilmediği bir yerde. Ada, kendisini ana karaya bağlayan otoyolun sonucu olarak değişmişti. Dr.Olds yaşıyor ve hala çalışıyor, inatçı bir şekilde özgün ve her zamanki gibi özgürdü. Tozlu hastane yolu yapılmış, eski hastane yenilenmiş ve Kanada hükümetinin kontrolüne geçmişti. (Hastanenin yıllık bütçesi 2 milyon dolar olmasına rağmen, Dr.Olds’un tek kişi olarak toplam 50000 dolar bütçeyle 1950’lerde bakabildiğinden daha az hasta bakılıyordu!) Baş cerrah bir kadındı. “Sen mi yetiştirdin?” diye sordum. “Hayır, ama ben dünyaya getirdim!” cevabı sürpriz olmadı.
Newfoundland basınındaki Dr.Olds’un 75. yaş günü nedeniyle yayınlanan takdir yazısında, donmuş Twillingate boğazında at süren bir cerrah ile karşılaşma hatırlanıyordu: “Kar yağıyordu, bir elinde pusula tutuyordu, diğerinde dizginleri. Yeni Dünya adasında bir hastayı ziyaret etmek için buz üzerinde seyahat ediyordu.”
John Mason Brown “Mükemmellik garip bir alışveriştir,” demiştir11,”Hayat bize çok az şey borçlu; oysa biz ona her şeyi. Gerçek mutluluk sadece kendimizi bir amaç etrafında oyalamak ile mümkündür.”
Cerrahide en iyi saklanmış gizem kendini tamamlamaktır, kendini cerrahi sahanın getirdiğinden daha büyük bir şeyin ve getirdiği nimetlerin içerisinde kaybetmelisin. Bir cerrahın hayatının keyfi, iyi bir şeyler yapmaktır, en iyi iş hala orada! Hastalık, acı ve ızdırap düşmanlarımız; el, kafa ve kalbimizle savaşıyoruz.
Asistan devir teslimi sırasında, nöbetçi asistan gelen arkadaşına her hastanın dosyasına dokunup konuşurken, ben hemşire bankosunda oturuyorum, “308’deki safra kesesi iyi. 310’daki by-pass’ın elektrolit ve kalp verilerini kontrol et.” Doktorun boynuna asılı olan steteskop, doğrulayıcı sembol olan Aesculapius’un asasının yerine geçti ve bilgisayar istasyonları çevresindeki Brownian hareketler, doktorun balıkçı kulübesi yolundaki yalnız yürüyüşünün yerine geçti. Bir kar fırtınasında Dr.Olds’u bir at üzerinde, bir elinde pusula, donmuş körfezden hastasını görmeye gittiğini düşünüyorum. Jerry ve Arnie ile kuzey ışıkları altında geçirdiğimiz yazı hatırlıyorum. Ve her şeyden fazla, Mrs.Pardy’nin ikizlerini kucağına aldığı şafağı hatırlıyorum. Twillingate iki yeni birey, tüyleri yeni bitmiş cerrahta bir siyah çay kazanmıştı.

Referansları:
  1. Manjo G.The Healing Hand, Man and Wound in the Ancient World. Cambridge, Mass: Harvard University Press;1975:253.
  2. Churchill ED. To Work in the Vineyard of Surgery: the Reminiscences of J. Collins Warren (1842-1927). Cambridge, Mass: Harvard University Press;1958:13.
  3. McLeave H. The life of Ian Aird, the Surgeon. London, England: Heinemann Medical Books Ltd; 1964:98-105.
  4. Seltzer R. Mortal Lessons, Notes of the Art of Surgery. New York, NY: Simon & Schuster Inc Publishers;1987:38.
  5. Churchill W. Never Give in, the Challenging Words of Winston Churchill. Kansas City, Mo: Hallmark Publishers;1967.
  6. Koestler A. The Act of Creation. New York, NY: Dell Publishing Co Inc; 1967:120.
  7. Cassell J. On Control, Certitude, and the ‘Paranoia’ of Surgeons. Dordrecht, the Netherlands: D Reidel Publishing Co; 1987:231.
  8. De Saint-Exupéry A. Flight to Arras. New York, NY: Harcourt Brace Jovanovich Publishers; 1942:chap 19.
  9. Borsk CL. Forgive and Remember, Managing Medical Failure. Chicago, Ill: University of Chicago Press; 1979:29.
  10. Schweitzer A. Out of My Life and Thought. New York, NY: Holt Rinehart & Winston; 1949:268.
  11. Brown JM. Quoted by: Gardner JW. Excellence, Can We Be Excellent and Equal Too? New York, NY: Harper & Row Publishers Inc; 1962:149.   

Clement Hiebert’ın daha sonra Archives of Surgery’de yayınlanan bu konuşması 20.yüzyıl değerlerine göre yapılmış bir konuşma olarak kabul edilebilir. Bilgisayar başında saatler geçiren ve elektronik ortamda her işini halleden, robotik cerrahinin başladığına tanıklık eden bir nesil için demode gelebilir. Hatta bir Harvard veya Johns Hopkins mezununun nasıl olur da, hayatını ücra bir kıyı kasabasında veya bir oduncu ve balıkçı eyaletinde (Maine) geçirdikleri tartışılabilir. Ama hekimliğin ve cerrahlığın en önemli vasfı, sürekli ve özellikli insan ilişkisidir ve bunu her yerde yaşamak mümkündür. İnsanoğlu var olduğu sürece, birisinin elini tutmasına, sırtını sıvazlamasına ve sevmeye-sevilmeye ihtiyacı olacaktır.

Hayatın bir cilvesi olarak Dr.Hiebert, son yıllarını Parkinson hastalığından muzdarip olarak geçirmiş ve 3 Temmuz 2008’de 82 yaşında vefat etmiştir. Boston’daki ünlü çocuk hastanesinin cerrahi bölüm başkanı ve Hiebert’in yakın arkadaşı olan Prof.W. Hardy Hendren onun için:
"Mükemmel bir insandı, iyi bir cerrah ve iyi bir düşünürdü ve cerrahlık mesleğinde hep yenilikleri, arayışları olmuştur” demiştir.

Ülkemizde de birçok iyi cerrah yetişmiştir, özellikle 20.yüzyılın başlarında Cemil Topuzlu Paşa cerrahinin zirvesini temsil eder. Hayatın bir cilvesi olarak Osmanlı’nın son hükümeti olan Damat Ferit Paşa hükümetinde Nafıa (bayındırlık) nazırlığı (bakanlık) yapmış, bunun sonucu olarak ülke dışına sürgüne gönderilmiş, 1924’te geri döndükten sonra ise akademik faaliyetlerinden uzak kalmıştır. Oysa Haydarpaşa Numune Hastanesinin koridorlarında 1903 yılında, Avrupa’dan sadece 5 yıl sonra, açık kalp masajı yapma cesareti olan büyük bir cerrahtır. Yeni cumhuriyet sürecinde ve sonrasında bu ülke nice cerrahlar görmüştür, Ziya Nuri Birgi, Ahmet Burhanettin Toker, Tarık Minkari, Süleyman Dırvana bazıları. Ama cumhuriyetle birlikte özellikle dil devrimi sonucu yaşanan kopukluk, eskiye yönelik bilgi birikiminin ve geleneklerin tamamen unutulmasına neden olmuştur. Bu kopuşa rağmen İstanbul ve Ankara Üniversitelerinde cerrahi geleneği yılların birikimi neticesinde bir şekilde oturmuş ve devam etmektedir. Diğer kurumlarda ise hala oturma aşamasındadır.

Cerrah olacak kişinin iyi bir göz hafızasının, hızlı karar verme yeteneğinin, kararlı duruşunun, nispeten soğukkanlı bir kişiliğinin ve biraz el becerisinin olması gerekir. Bunların bazıları zamanla elde edilebilir, ama bazıları Allah vergisidir. Bir kişiyi en iyi kendisi tanır ve istekleri ile yapabileceklerini örtüştüren kişi başarılı olur.

Yunus ne güzel söylemiş…
“İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir…”


Hiebert’ın muhteşem anlatımı belki bazı gençlere hayatlarını nasıl geçirmek istedikleri konusunda yön gösterebilir…


Prof.Hiebert'in yazın çalıştığı Newfoundland'deki Twillingate balıkçı köyü... Anadolu'da buna benzer ne köyler var kimbilir...


Bu yazıya ilham olan "Seldom Come By- Nadiren Uğranır" balıkçı köyü...

Yorumlar

Popüler Yayınlar