Cerrahinin Büyüsü - 1

Tıp mesleğinin toplum içindeki saygınlığı hala çok fazla. Tıbbın içinde de cerrahinin yeri ayrıdır. Hatta kendi aramızda cerrahi dışı branşlardaki arkadaşlara “Doktorlar ikiye ayrılır, cerrahlar ve diğerleri” diye takılırız.

Bununla beraber her mesleğin sıradanlaşmaya başladığı yeni düzende, tıp mesleği ve cerrahlığın da itibarı düşüyor. Bu sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada, hatta Amerika’da bile geçerli. Göğüs Kalp Damar cerrahisinin öncülerinden John Benfield, “Ah o eski zamanlar” başlığıyla yazdığı makalesinde çok güzel ifade etmiş:
“Tıp mesleğini ve göğüs kalp damar cerrahisini karamsarlık kaplamakta. İhtisasa başlayan yeni asistanların eskiler kadar iş ahlakına sahip olmadıkları ifade ediliyor. Göğüs Kalp Damar cerrahisine en zeki ve en parlak tıp öğrencilerini artık çekemiyoruz.  1996 yılında açılan kadrolara 200 başvuru varken, 2007’de başvuru sayısı 96’ya indi. Kadroların %30’u boş. Doktorların daha az paraya daha çok çalıştıkları inkâr edilemez. Hâlbuki genç avukatlar, ekonomi ve yüksek teknoloji uzmanları çok daha iyi kazanıyorlar. Bu da zeki gençlerin tıp ve göğüs kalp damar cerrahisinden uzaklaşmalarına neden oluyor.”

Ülkemizde tıp mesleği günümüzde en parlak öğrencileri çekiyor. Bunu büyük oranda hekimlerin gelirlerinin ülke standartlarının üzerinde olmasına bağlayabiliriz. Çünkü ortalama bir doktor devlet hastanesinde çalışması durumunda 7-8 bin lira kazanabiliyor. Ülkemiz için oldukça iyi bir rakam.

Bununla beraber, ABD’de olan durum ülkemizdeki göğüs kalp damar cerrahisi için geçerli. Artık cerrah sayısı o kadar arttı ki, 1990’lardan itibaren Göğüs Cerrahisi ve Kalp Damar Cerrahisi tıpta uzmanlık sınavında en az tercih edilen branşlar arasına girdi. Sınavda 200 sorudan 100’ünü yaptığınızda bir kadroya yerleşmek mümkün. Plansız bir şekilde uzman sayısının artması da önemli nedenlerden. 1994’te göğüs cerrahı olmaya karar verdiğimde Türkiye’de 50-60 kişi varken, hâlihazırda 400 kişiyi geçtik. İngiltere’de 60, ABD’de 300 göğüs cerrahı var.

Cerrahinin büyüsünü en güzel Prof.Clement Hiebert anlatır. Clement Hiebert, Belsey’in öğrencisidir. Yazıyı ilk okuduğumda, bir mesleğin büyüsü bu kadar mı yazıya dökülebilir demiştim. 17 Eylül 1988’de New England Cerrahi derneğinin Montreal, Kanada’daki 69.yıllık toplantısında başkanın konuşması olarak edebi bir İngilizce ile yaptığı konuşma, 1989 Archives of Surgery’de yayınlanmıştır. Cerrahiyi anlatabilmek için bu muhteşem konuşmanın tercümesinin yeterli olacağı kanaatindeyim:

Nadiren Uğranır
Cerrahiyi Meslek olarak Seçmenin Değerliliği
Clement Hiebert, MD
Yazımın başlığı doğunun uzağında yer alan bir kasabanın adıdır ve konusu da cerrahinin keyfidir, bu büyüleyici şey ve bir zamanlar bu odadaki tüm doktorların cerrah olmasını sağlayan iksir, zaman ve sıkıntıların küflenmiş dumanları arasından bize hala işaret etmektedir. Yozlaşmış tekdüzeliği içinden sıyırın ve mesleğimize yeniden bir bakın. Mesleklerin en mükemmeli olduğunu iddia ediyorum ve bunu tartışacağım: ilk önce ücra bir ada ortamında tıp macerasına uzaktan ayna tutarak ve sonra cerrahın dünyasının üç harikası olan, vücut, zihin ve ruha bir mercekle bakarak.
Ücra Bir Bölgede Cerrahın Çekici Hayatı
Benimle, Harvard Tıp fakültesinin üçüncü ile dördüncü yılları arasında yazın sınıf arkadaşlarım Jerry Foster ve Arnold Nevis’le birlikte gerçek doktor olmanın rüyasını gerçekleştirdiğimiz Newfoundland’e gelin. Saat: Sabah 4. Yer: Kuzeydoğu kıyısının açıklarındaki bir ada olan Twillingate’de bir balıkçı kulübesinin taş patikasının önü ve titriyorum, biraz gecenin soğuğu, biraz da ilk ev doğumumu yaptıracak olmam nedeniyle. Doktor çantam ben doğmadan önce babam tarafından Boston’un North End bölgesinde sayısız ev çağrısına götürülmüştür ve 20 yıldan sonra hala içi eter ve iodoform kokmaktadır. Bu çanta defalarca sınanmıştır. Onu taşıyan yeni eller ise daha değil. Taşlı patikadan yürürken, bebeğin ben varmadan önce doğmasını umuyordum.
Dakikalar sonra, gidip gelen bir el lambası ile aydınlanan üst kattaki odada bebek doğdu. Tedirginlik kendisini rahatlığa bırakmıştı, ama bu da kısa sürdü. El lambasını aşağıya tuttum, gölge altında kordonu aradım, ama yerine küçük bir ayak tuttum. Bir an için doğan çocuğun ayağı diye düşünmeme rağmen, bebeğin yatağın ucunda olduğunu gördüm. “İkiz” diye bağırdım uyanmış bir şekilde. “Aman Allah’ım” diye cevapladı Bayan Pardy, “Aynı şeyleri tekrar mı yaşayacağım”. Tüm kalbim ve ruhumla ben de “Aman Allah’ım, bende mi bunları tekrar yaşayacağım”. Duncan Reid’in zor doğum şekilleri dersine niye dikkatimi vermemiştim. Ayak gelişte önemli manevra boynun öne mi arkaya mı atılmasıydı? Ya yanlış hatırlıyorsam? Üçüncü yıl dersinde uyuyakaldım diye bu bebek ölecek miydi? Bayan Pardy ıkınıp bebeği doğrudan dışarı iterek durumu neticelendirdi. Yine rahatlama. Ve yine mahçubiyet. Bağlama ve toparlama işleriyle uğraşırken, Bayan Pardy bebekler için yağ (Grease) konusunu sordu. Newfoundland lehçesine yabancı ve bu bölgede yeni doğanların ciltlerini yağlama konusundan bihaber olduğum için yağ (Grease) kelimesini, bebekler için dua (grace) diye anladım. O konu hallolduktan sonra, her iki koluma bebekleri yükledim ve dar merdivenlerden çocuklar ve akrabaların beklediği mutfağa indim, hepsi buydu, ama baba dışarıda kuşluk vakti ışıkları altında balık kümesinin üzerinde çalışıyordu. Heyecanlı bir şekilde çağırdım, “İki tane” dedim, yüzüme şöyle bir bakıp “Senin ilklerin mi?” diye sordu.
Bu tecrübeden üç şey öğrendim: (1) Kendi kendine yetmenin ölçüsünü, (2) şansın hazırlıksız zihnin yanında olduğunu ve (3) ev doğumlarında su kaynatmanın, doğumdan sonra herkesin sobanın etrafında oturup yudumlayacağı bir sıcak çay için olduğunu.
İki hafta sonra, aynı babaya boğulmuş bir fıtık ameliyatı için damla metoduyla eter anestezisi verdim. Bu sefer bana “Senin için ilk mi?” diye sorduğunu hatırlamıyorum.



Clement Hiebert (1926-2008)

Yorumlar

Popüler Yayınlar