"Büyük Doğu" Nasıl "Kahrolsun Batı" Haline Geldi???
Büyük Doğu ve Necip Fazıl’ın düşüncesi, günümüz
Türkiye’sinin muhafazakâr kesimini ciddi oranda etkilemiştir. “Sakarya Türküsü”
şiiri, 40’lı yaşlarındakilerin içini titreten, hala satırlarını ezber bildikleri
bir dava manifestosu gibidir. Bir Anadolu uyanması amaçlanmış, beklenen neslin
özellikleri de çeşitli konferanslarda anlatılmıştır;
“Bilgili, Kültürlü, Saf, Masum, Akıllı, Çalışkan, Davasına
Gönülden Bağlı ve Zarif”
Batı’nın teknolojik ve bilimsel gelişimini, Doğu’nun ruhu,
yani özü ile birleştirmek…
Son yıllarda yaşadıklarımız sadece ülkemizin değil, dünyanın
da dengesini alt üst etti. Milli, içe kapanık, toptancı, kolay kışkırtılan
insanlar haline gelmeye başladık… Sadece biz değil, Batı dünyası da böyle, ama
bizim gibi gelişimini tamamlamamış toplumlarda çok daha tehlikeli bir hal
alıyor…
Son nokta, Batı’nın külliyen bize düşman olduğu inancını
yavaş yavaş içimize sindirmeye başlamamızdır. Batı’yı biraz tanıyan ve
içlerinde bulunmuş birisi olarak bu inanca karşı “aşılı” olduğumu ifade
etmeliyim.
Batı dünyasında Türk ve Türkiye düşmanları var, evet! Ama
makul veya ikna edilecek insanların sayısı daha fazla… Neden mi?
Başlayalım!
Yurtdışında master, doktora, araştırma yapan birçok
akademisyenimiz var. Eğer liyakat veya çalışkanlık sorununuz yoksa Batılı
akademisyenlerin, Türk meslektaşlarına herhangi bir ayrım yaptıklarına şahit
oldunuz mu? Bana modern göğüs cerrahisini öğreten Scott Swanson, İsveç kökenli
bir Boston’lu idi… Bildiği her şeyi öğretmeye çalıştı. Hatta yeteneğime
inandığı anda, yerli asistanlarından daha fazla sahiplendi. Benzer tecrübeyi
çok kişi yaşamıştır.
Biraz iğneyi kendimize batıralım. Hristiyan bir Filipinliye,
çok yetenekli de olsa, bildiğiniz her şeyi öğretir misiniz? Bu ülkeye
kazandırmaya çalışır mısınız? Dürüst olalım, bu ülkede azınlık kabul ettiğimiz
farklı dinden vatandaşlarımızdan bir tane subay bile yok. Hayalini dahi kuramıyorlar!
Yani daha kendi vatandaşlarımıza güvenmiyoruz…
Öyleyse Batılılar liyakat takdir ederler ve bilgiyi
paylaşırlar…
Avrupa’da 6-8 milyon Türk yaşıyor. Batılıların vasıfsız
işgücüne ihtiyaç duydukları yıllarda, Anadolu’nun köylüleri davet üzere oralara
çalışmaya gittiler. Zor şartlarda, yıllarca çalışarak kazandıkları para ile bu
ülkede mal mülk sahibi oldular. Hem Avrupa’nın hem de ülkemizin ekonomisine
katkıda bulundular. Bugün Almanya’da 4 milyon Türk yaşıyor. Nüfusun %5’i…
İğneyi biraz daha derine batıralım. Fazla uzağa gitmeyelim. Karışıklıklar
iyice kontrolden çıksa, 3,5 milyon Ukrayna’lı ülkemize yerleşse, kiliseler inşa
etseler, dernek, vakıf, her türlü sivil toplum örgütlerini kursalar, kendi
dillerinde eğitim hakkı isteseler acaba nasıl davranırdık... Aksaray’daki 1000
kişiden bahsetmiyoruz, 3,5 milyon kişiden bahsediyoruz. Barındırır mıydık,
yoksa bu ülkeden göndermeye mi çalışırdık. Suriye’liler dediğinizi duyar
gibiyim. Birincisi Suriyeliler ile dinimiz aynı, kültürler çok yakın, aynı idare
altında yaşamışlığımız var. Yani 3,5 milyon Ortodoks Hristiyan’ın içimizde
yaşaması gibi değil.
Öyleyse Avrupalılar bizleri dışlamamış, tam tersi bunca
sosyokültürel tezata rağmen içlerinde barındırıyorlar. Köln’deki cami gibi bir
kiliseye İstanbul’da izin verir miyiz?
Yakın zamanda Fransa’da kadınların denize girerken burkini
adı verilen ve tamamen kapalı mayo giymeleri yasaklandı. Fransız Riviera’sında
30’a yakın ilçe bu yasağı uygulama kararı verdi. Fransa Başbakanı Manuel
Valls’da bu yasağı destekledi. Fransa’nın en yüksek mahkemesi 26 Ağustos
2016’da “Burkini” yasağını kaldırdı.
İlk gerekçe, böyle bir yasağın temel özgürlükleri çok açık şekilde
ihlal ettiği yönündeydi. İkincisi ise idari otoritenin özgürlükleri sınırlama
yetkisini kullanabilmesi için, kamu düzenine karşı ciddi ve ispatlanmış bir
risk olması gerekliliği idi. “Burkini”nin kamu düzenine bir risk oluşturmadığı
ifade ediliyordu. Son gerekçe ise insanların değil, devletin laik olacağı
yönünde idi… Amnesty International (Türkiye’yi sık sık eleştiren bir örgüt) ve
Human Rights League kararı alkışladılar.
İğneyi artık sinire kadar sokalım. Başörtüsü takan
öğrenciler için 20 yıl böyle bir kararı alamadık. Yetişmiş hukukçularımız bu
noktaya gelemediler. Günümüzde ise gelişmeleri farklı yorumlayan, eleştiren
herkes hain konumuna geldi. Abraham Lincoln suikastı ve sonrasında olan hukuki
süreçleri (1865-1866) okumanızı tavsiye ederim.
Öyleyse Avrupa’da ve Batı’da güçlülerin hukukuna değil,
evrensel hukuk değerlerine bağlılık vardır.
Bizler Roma’dan sonra dünyanın en büyük ikinci
imparatorluğunu kurmuşuz. Bu imparatorluk İngilizce tabiriyle “İnvasive – Yani
saldırgan” özelliklere de sahipmiş. Fetih kültürüyle önce “Allah’ın Kelamını”
yaymak, sonra ise sosyoekonomik gereklerle gücümüzün yettiği her yeri ele
geçirmişiz. Fiziksel ve psikolojik olarak güçlü ve dayanıklıyız… Düşünün
1350-1600 arası durmadan bir yerleri ele geçirmişiz, önümüzde kimse duramamış.
Ülkelerin ve insanlarının özelliklerini bir düşünelim;
Fransızlar düşünen, etkileşen; Almanlar çalışan, üreten;
İtalyanlar sanatçı, inovatif; İspanyollar, kâşif, eğlenceli; İngilizler,
yöneten, insanları birbirine düşürebilen özelliklere sahipler… Ya bizler!
Fiziksel olarak güçlü, işini kuvvetle halletmeyi, kafası bozduğunda kırıp
dökmeyi ve gücünü göstererek yönetmeyi seven insanlarız. Daha 4 ay önce
birileri güç ile yönetimi ele geçirmeye çalıştı bu ülkede!
Birazda tarihten ilham alarak çevremizdeki ülkelerin ve
Avrupa’lıların tamamı bizden çekiniyorlar… 75 milyon Türk’e karşı, Yunanlılar
11, Bulgarlar 7, Irak’ın Kürt bölgesi 5 milyon, Gürcüler 3.7, Ermeniler 3
milyon. Yani Çin, Hindistan ve Rusya’yı dışarıda bırakırsak, Avrupa, Küçük Asya
ve Orta Doğu’nun iri kıyım külhanbeyi biziz…
Öyleyse Avrupa’lıların bizden çekinmesi için fazlasıyla
neden var. Keşke ağır abiliğe terfi etsek, bu çekinmenin nedeni saygıdan
kaynaklansa…
Daha onlarca madde var, son bir maddeyi daha söylemeden
geçmeyelim.
Bizim iyi olmamızı Batı istemiyor, içimizi karıştırıyor,
bizi bölmeye çalışıyor. Doğrudur, ülkelerinin menfaatlerine göre hareket
ediyorlar. Ana sebep, bir önceki maddede zikrettiğim tavır ve tarihi tecrübenin
getirdiği çekincelerdir. Bizim dostlarımızla aramızı bozuyorlar, çevremize yani
doğal coğrafyamıza etki etmemize engel oluyorlar… İddiamız bu…
Balkan ve Orta Doğu milletlerini gezdiğinizde
medeniyetimizin izlerini buluyorsunuz. Ama bir yandan da bize karşı korku,
isteksizlik ve aman uzak dursunlar hissiyatını alıyorsunuz. Bu coğrafya geri
kalmasının nedenini Osmanlı’ya ve özellikle de biz Türklere bağlar. Müslüman
dışı tebaa kendini hep ikinci sınıf hissetmiş… Tanzimat’ın ilanında kullanılan
“Artık gâvura gâvur demek yasak” sözü, darbı mesel olmuş. Müslüman, gayrimüslim
olsun çoğu milletin liderlerinin başı Osmanlı’nın kılıcıyla vurulmuş …
Yakın coğrafyanın hiçbir ülkesi tekrar bizim etkimiz altına
girmek istemez. ABD, İngiltere, Almanya dururken niye bizim etkimizi
istesinler… Ekonomi, sanayi, demokrasi, toplumsal düzen olarak ağır abi
konumuna geldiğimiz zaman belki...
Öyleyse Avrupa’nın bizim coğrafyamızdaki etkisi sadece güç
üzere değil, o ülkeler kurtuluşlarını Batılılarla işbirliğinde gördükleri için.
Yani nazlı gelin gibi, bizi değil, Avrupa’lıları istiyorlar.
…
Muhafazakâr gençlere 40 yıl önce sunulan model bu değildi…
Zamanın büyüklerinden birine cami çıkışı cemaatten biri yaklaşır.
“Dua edin de, şu Müslüman ümmeti kurtulsun.” Der. Soru
yanlıştır, aldığı cevap o kişiye değil, o cevabı anlayacak olanlaradır.
“Siz bana o Müslüman ümmetini gösterin, ben size hemen
kurtulduklarının müjdesini vereyim.”
O büyük insan, 1930’larda kendisini çok seven kişiye, gelişmeleri
yakinen takip etmesi için Fransız Le Matin gazetesine abone olmasını telkin
etmiştir.
70-80 yıldır bir şey değişmediğini bu örneklerle görüyoruz.Bunca yıl sonra hala başlangıç çizgisindeyiz…
4000 kişi alabilen Köln camii... Almanya'da 900'ünü Diyanet İşleri Başkanlığının yaptırdığı 3000 cami var...
Semerkant ruhu ve zerafetini acaba tekrar kazanır mıyız?
Yorumlar