Karmakarışık
Dünyanın hep aynı düzende gideceğine inanıyorsak, öyle
gitmeyeceği kesin. Yoksa sevinç, üzüntü, yaşlanma, hastalık, ölüm bunların hiç
birisi olmazdı. Hep keyifle yaşardık. Cennet tasavvuru yani.
İnsanı yaşlandıran, kalbini yoran, içinden bir şeyler
koparan yaşamdaki bu iniş çıkışlar değil, güven duygusunun kalıcı olarak
sarsılması. Güven duygusu kaybolunca insan içe dönüyor ve bencilleşmeye
başlıyor. Güven duygusunun size sunduğu yönün tam tersine ilerliyorsunuz.
Yani duygusal olarak karmakarışık bir hal alıyorsunuz!
Güven duygusunu şahsi bazda dürüstlük, sözünde durma, saygı
gibi özellikler belirliyor. Toplumsal bazda ise hukukun üstünlüğü (rule of
law), hesap verebilirlik (accountability), şeffaflık belirliyor.
Fark ettiniz mi? Şahsi meziyetler arasında şu gruba mensup
olmak, bu inançta olmak, kültürlü-eğitimli olmak vesaire gibi özellikler yok.
Evlilikte güven duygusu iki durumda sarsılıyor. İlki önceliği
kime verdiğin? Ailene, eşine, çocuklarına mı? Yoksa kendine mi? En basitinden yemeği
ilk kimin tabağına koyuyorsun? Dışarıya gideceğin zaman kendi sevdiğin yerleri
mi tercih ediyorsun? İkincisi ise tabii ki sadakat! İnsan kendisine sorması
lazım, eşime ve aileme hangi noktaya kadar sadakatimi muhafaza ederim. Burada
da ilk madde olan öncelik ve fedakârlık öne çıkıyor. İstek ve arzularına ne
kadar set vurabilirsin? Set vurabildiğin ölçüde mutluluk ve huzurunu sağlama
alıyorsun.
İnsani ilişkilerde güven duygusu sadece tek bir durumda
sarsılıyor. Karşındaki kişi sözünde durmadığı zaman! Ne kadar kötü bir vasıf
yalancılık…
Çok değerli bir akademisyen olan ve Harvard’a bağlı
Massachusetts General Hospital’ın Göğüs Cerrahisi anabilim dalı başkanı Douglas
Mathisen bir sohbetimizde akademik dürüstlük ile ilgili şöyle söylemişti:
“Bilimsel verilerini dürüst bir şekilde sunmaz, manipüle
edersen, yani verilerle oynarsan, ilk seferde büyük ihtimalle kurtarırsın.
İkincisinde şüphe oluşur. Üçüncüsünde ise artık ağzınla kuş tutsan bir daha kimse
sana güvenmez.”
Sadece akademik dürüstlük mü? Yöneticilik ve akademik
hayatımda çok farklı kişiliklerle karşılaştım. Çok rahat yalan söyleyen kişiler
gördüm.
Bazısı en küçük bir nakisayı (eksikliği) kendisine
konduramamaktan özür dilemek nedir bilmiyordu;
Bazısı kendisini hep en üstte sunabilmek için bir yalan
sarmalına girmişti ve çıkamıyordu (mitomani);
Bazısı ise doğru-yanlışa bakmadan kendini üst akıllara
teslim etmiş, yalan yanlış demeden papağanlık yapıyordu;
Bazısı ise bildiğimiz kötü insanlardı, kendi amaç ve
hedeflerine ulaşmak için iftira, bühtan, hainlik hepsini yapıyorlardı.
Bunların ilk ikisi kişilik bozukluğu, üçüncüsü ahmaklık,
dördüncüsü ise hani kendini şeytana teslim etmek var ya işte o!
Güven duygusu bunların dışında güvendiğiniz bir kişi veya
kurumun konduramadığınız, beklemediğiniz bir anda sizi yarı yolda bırakması ile
sarsılıyor. Mesela yıllarca bir kişiye, kuruma inanmışsınız, güvenmişsiniz, ona
yanlışı konduramıyorsunuz, son ana kadar yanlış yapmamıştır veya bana yanlış
yapmaz diye düşünüyorsunuz. Ama sonuç hiç beklediğiniz gibi olmuyor.
Yıllarca dürüst bir şekilde hizmet edip, geceni
gündüzüne katıyorsun, çalışıyor, didiniyor, ideallerin uğruna yıpranıyorsun.
Bir gün o kurumu temsil eden kişi (belki kendi şahsi ikbali için) sana aynen
şunu diyor;
“Bu kurum seni istemiyor. En tepeden en aşağı seviyesine
kadar!”
Bu söz 1999’da söylenmiştir. Bu sözü işiten kişinin yaşadığı
travmayı düşünün, ama yine de bu güzide vatana hizmet etmek seciyenin
gereğidir! Yani tarih tekerrürden ibarettir…
Son olarak toplumsal güven hissine değinmek lazım. Tek bir
kriter var aslında. O da hukukun üstünlüğü. Şeffaflık ve hesap verebilirlik
geriden gelebiliyor. Ama yanlışınız tespit edilirse, hukuk gereğini yapar ve
eski tabirle;
“Şeriatin kestiği parmak acımaz!”
İşte bu noktada daha gidecek çok yol var. Mazlum olanı
ezdirmemek ve ihkak-ı hak (kendi hakkını kendi arama) noktasına taşımamak lazım
insanları… 180 derece ters hükümler insanlarda güven diye bir şey bırakmıyor.
18. Yüzyıl Teksas’ında bu yöntem kabul görürken, 21.
Yüzyılda artık kabul görmeyecektir. Ziya Paşa 19. Yüzyılda hukukun kime
uygulandığını çok güzel ifade etmiş:
“Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efraz,
Birkaç kuruşu mürtekipin cay-ı kürektir.”
…
Mathisen mezar taşında şu sözün yer almasını söyledi
sohbetimizin sonunda;
“Cerrah ve Bilim Adamı”
Dürüstlük ve güvenilirlik zaten bu unvanlarda mündemiç olacağından onu
eklemeye ihtiyaç duymuyor!
"El-Emin" sıfatının inceliğini iyi anlamak lazım...
Güveni gösteren çok güzel bir fotoğraf. Bir eli bırakmadan sapasağlam tutabilmek.
Yorumlar