Özlenen Osmanlı Hangisi?
Blogumu takip eden kişiler, tarihçi değil göğüs cerrahı
olduğumu bilirler. Tarih, bir bilim dalı olduğuna göre, uzmanlık ve bilgi
sahibi olmadan fikir sahibi olmamamız lazım. Ama konunun uzmanı olmayan bir
kişi olarak, Osmanlı sadrazamları tarihine baktığımızda, günümüzde
yaşadıklarımızın, verdiğimiz tepkilerin, kavga ve mücadelelerimizin neredeyse
aynısını görebiliyoruz. Bir sistem nasıl kurulmuşsa öyle devam ediyor.
623 yıllık Osmanlı tarihinde 217 sadrazam gelmiş geçmiş. Yani
görev süreleri ortalama 2,9 yıl. Sadrazam günümüzde Başbakan konumundaki kişiye
denk. Osmanlı’nın hâkim olduğu topraklarda yaşayan bir köy çocuğu, Sadrazamlığa
kadar yükselebiliyor.
Kuruluş döneminde (1320-1453) toplam 13 sadrazam görev
yapmış ve 12’si 5 yılın üzerinde görev yapmışlar. En kısası 1 yıl süreyle, en
uzunu 22 yıl 4 ay ile Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa, ki Osmanlı’da en uzun
süre sadrazamlık yapan kişi. Kadılıktan bu göreve atanmış ve 1387 yılında vefat
etmiş.
Gelin basit bir matematik hesabı yapalım. 5 yıldan uzun süre
sadrazamlık yapanların sürelerini belirleyelim ve kalanların ortalama kaç yıl
süreyle sadrazamlık yaptıklarını bulalım. Kuruluş döneminde 12 sadrazam 121
yıl, Yükseliş döneminde 6 sadrazam 77 yıl (Koca Davut Paşa 15 yıl, Sokullu
Mehmet Paşa 14 yıl), Duraklama döneminde 4 sadrazam 33 yıl (15 yılı Köprülü
Fazıl Ahmet Paşa), Gerileme döneminde 1 sadrazam 6 yıl (Koca Mehmet Ragıp Paşa)
ve Dağılma döneminde 5 sadrazam toplam 29 yıl görev yapmışlar. Yani 28 sadrazam
5 yıldan uzun süreyle ve toplam 266 yıl görev yapmışlar. Ortalaması neredeyse
10 yıla denk geliyor. Yaşam beklentisinin 30 yaş civarında olduğu dönemler için
oldukça uzun bir süre.
Kalan zamana baktığımızda 189 sadrazam 357 yıl görev
yapmışlar ki, ortalamaları 1.9 yıl. Çoğu günlerle, aylarla sınırlı! Hatta
Zurnazen Mustafa Paşa 4 saatliğine sadrazam olabilmiş, Ahmet Vefik Paşa’da 2
gün sadrazamlık yapabilmiş. Bu arada 217 sadrazamın 44’ü de idam edilmiş (%20
idam oranı!!!).
Kendimizi çok ta hakir görmeyelim. Süre sorunu İngiliz ve
Fransızlarda da varmış. 18 ve 19. Yüzyıllarda çok sık başbakan değiştirmişler,
neredeyse aylarla sınırlı olacak şekilde. Kral, imparator veya başkanlar daha
uzun süreler görev yapsalar dahi. Osmanlı’da da Sultan II.Abdülhamid 33 yıl
hükümdarlık yapmış, ama o da çok sayıda sadrazamla çalışmış.
Oysa ABD’de 1789’dan sonra oluşturulan başkanlık sistemi 4 +
4 yıl şeklinde hala devam edegelmekte. Yani Başkan, Başkan Yardımcısı en az 4
yıl görev yapacağını bilerek geliyor, eğer suikasta uğramazsa!
Bu yazdıklarımla günümüzdeki tartışmalara taraf olduğum zannedilmesin. Anlatmak istediğim istikrar olmayan dönemlerde uzun vadeli ve
güçlü kararlar alınamıyor. Osmanlı’nın duraklama döneminde Harem’in etkisi ile
çok uzun süren kargaşa dönemleri devam ederken, eğitimli ve ehliyetli bir aile
(Köprülülüler) başa geldiğinde, artarda güçlü ve iyi eğitimli üç sadrazam (Köprülü
Mehmet Paşa, Köprülü Fazıl Ahmet Paşa ve Merzifonlu Kara Mustafa Paşa) ile 1656-1683
arasında mali, idari, askeri ve sosyal ciddi meseleler halledilebiliyor.
Nitekim bu sürecin neticesi 170 bin kişiyle Viyana’nın kuşatılmasına kadar
varıyor. Sonu bozgun olsa da, 17.yüzyılda böyle bir askeri harekâtı lojistik
açıdan başarabilmek hayranlık uyandırıcı.
Ama bu dönemin 6 yıl öncesinde (1648) bir başka örnek daha
var. IV.Murad’ın ölümü üzerine I.İbrahim (tarihte Deli İbrahim olarak anılan,
İlber hocaya göre deli değil aşırı sinirli ve nörotik bir mizaca sahiptir)
getirilir. Sultan I.İbrahim 7 Ağustos 1648’de yeniçerileri organize edip
kendisine isyan ettiren Sofu Mehmet Paşa’yı Sadrazamlığa atamak zorunda kalır.
Mehmet Paşa bir önceki sadrazamı idam ettirtir, hatta cesedi binlerce parçaya
ayrılır. Ardından kendisini zoraki sadrazam atayan ve azarlayan I.İbrahim’i
Topkapı sarayında köşke kapatır ve tahttan indirtir. Yerine 7 yaşındaki
IV.Mehmet geçirilir. Yani o zaman hayatta olan Sultan İbrahim’in annesi büyük
Valide Sultan Kösem Sultan’ın torunu. Daha sonra Şeyhülislam şöyle bir fetva
verir, "İki
halife müctemi (aynı anda hayatta) olduk ta biri katledilmek lazımdır" ve Sultan İbrahim sarayda boğdurulur. Dikkat
edelim bunlar aynı zamanda İslam Halifeleri, yani o zaman sık kullanılan
tabirle Zıllullah (Allah’ın yeryüzündeki gölgesi). Sonrasında Sofu Mehmet Paşa,
Padişah çocuk yaşta olduğu için 10 ay süreyle “Saltanat Atabeği” görevini ifa
eder, imparatorluğu yönetir. Kendisi aynı zamanda Mevlevi’dir.
Hem mali, hem de sosyal olarak her şey çığırından çıktığı
için bazı tedbirler almak durumunda kalır.
Bu tedbirler kapıkulu sipahilerinin menfaatlerine dokunur ve 25-28 Ekim
1648'de Sultan Ahmet Camii yakınlarında ayaklanırlar. Bu ayaklanmanın sonlarına
doğru sipahiler ile Sadrazam yanlısı olan yeniçeriler arasında Ayasofya,
Atmeydanı (yani şimdi ki Sultan Ahmet meydanı) ve Sultanahmet Camii çevresinde
ateşli silahlarla büyük ve müthiş çatışmalar olur. Sipahiler yenilirler, ama
bir bölük sipahi Sultan Ahmet Camii'ne sığınır ve camii içine hücum eden
yeniçeriler isyancıların hepsini camii içinde öldürürler, hatta camiin kapıları
ve camları tüfek bilyeleri nedeniyle delik deşik olur. Birkaç ay sonra başka
bir sadrazam atanır ve Sofu Mehmet Paşa azledilir, Malkara’ya sürülür ve orada
boğdurtulur.
Çok aşina geldi kulağınıza değil mi?
Osmanlı dönemine gitmeye de gerek yok. Daha 50 yıl önce başbakanımızı
ve iki bakanımızı boğdurmadık mı? Darağacında, ama o da aynı kapıya çıkar.
Günümüzde artık boğdurmuyoruz, ama başka şekilde hayatı zehir etme yöntemleri
var.
Burada önemli olan insanların değil, zihniyetin, olaylara verilen tepkilerin ne kadar değiştiği? Gücü, hırsı, menfaat arzusunu hangi kurallarla kontrol edeceğimiz ve sistemi şahıslardan bağımsız olarak nasıl kurgulayacağımız? Bana kalırsa bu topraklarda insanlar gelip geçiyor, zihniyet hiç ama hiç değişmiyor!!!
Büyük Devlet Adamı, Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa (1575-1661)
Yorumlar
eline sağlık dostum