Başımız Neden Dertten Kurtulmuyor?
Aslında bu sözün kaba versiyonu da var, ama biz kibarlıkta
sebat edelim. Farkında mısınız devamlı şikayet ediyoruz…
Hayat çok pahalı.
Canımızdan emin değiliz, terör vesaire şansa yaşıyoruz.
Hiç mutlu değiliz.
Paramızın bereketi yok.
Çocuklarımızı doğru düzgün eğitemiyoruz.
Büyük şehirlerde trafik berbat, her gün saatlerimiz yollarda
geçiyor.
Bazımız çok zenginken, çoğumuz çok fakir.
Ömrümüz uzuyor, ama sağlığımız bozuk.
Gelin neden başımızın dertten kurtulmadığına biraz cevap
arayalım. Benim cevaplarım aşağıda, bakalım ne kadarı sizinkilerle örtüşüyor?
Doğudaki illerde kaçak elektrik kullanma oranı %80. Yani
elektrik parasını bu kişiler yerine başkaları ödüyor. Ama namazımızda,
niyazımızdayız. Namaz kılıyor, dua ediyorsak, zoraki de olsa başkaları bize
azıcık yardım etsin olmaz mı?
İstanbul’daki kaçak ve ruhsatsız yapı oranı kaç? Söyleyeyim
%70. Çoğu orman arazisi veya devletten yağmalanmış arazi. Bu ülkenin Maliye Bakanı
2B arazi aldım, parasını verip aldım dememiş miydi? Aldığı adamın o araziyi
devletten iç etmiş olması, arazinin helalliğine halel getirmez! Ama bu araziler
toplumun malı, yani herkesin hakkı var… Gülmeyelim çoğumuzun böyle yerleri var,
şimdi üçüncü köprü geldi, bu tip araziler tam gaz devam ediyor…
1900’lü yılların başında Osmanlı’da arazilerin neredeyse
tamamı devlet veya vakıf arazisiydi. Müslüman veya gayrimüslim vakıfları… Ne
oldu o vakıf arazilerine… Şimdi biraz daha iyi idare ediliyor belki vakıflar,
ama hepimiz biliyoruz ki bunlar bürokrasinin iyi çocuklarına güzelce dağıtıldı.
Unutmayalım İslam dininde Müslüman olmayanın hakkı Müslümanın hakkından çok
daha önemlidir, çünkü helalleşmek gerekir. Yoksa yandık…
Trafikte ne yayaya yol veriyoruz, ne sağdan gelenin öncelik
hakkını tanıyoruz, emniyet şeridini kullanmakta beis görmüyoruz, her türlü
kural ihlalini yapıyoruz. Olsun o hak yemeye girmez, yol verilmez alınır değil
mi? Metroda, otobüste, inene öncelik vermek enayilik, kim önce biner yer
kaparsa o zekidir… Trafik ve metrodaki benzer tabloyu Çin’de de gördüm. Japonya
ve ABD’de ise tam tersini…
Bazı okullar bol keseden not dağıtıyor. Her yıl birinciler
oradan çıkıyor. Ne yapacaklardı, çocuklara kırık not verip, üniversite yolunu
mu kapatacaklardı! Benim okuduğum yıllarda Kadıköy Anadolu Lisesinde 10 üzerinden
6 çok iyi bir ortalamaydı.
Diyelim ki helalinden arazimiz var. İki kat daha fazla imar
almak için, ilgili mercideki kişilere hediyeler vermekten çekinmiyoruz. Hediye
ne demek acaba? Oysa o fazladan iki kat arkadaki binanın manzarasını
kapatabilir. Olsun ben o güzel manzaranın kıymetini arkadakinden daha iyi
bilirim, o benim hakkım.
Elinizde 20 milyon liralık bir arazi olduğunu düşünelim.
Buraya 50 kat imar alıyorsunuz, bir anda arazi oluyor 600 milyon lira… Tabi bu
zenginliği tek başınıza yedirmiyorlar, ona göre herkesi nasiplendiriyorsunuz.
50 katlı bir binayı taşıyacak yol, çevre etkisi, altyapı var mı? Olsun kervan
yolda düzülür, sonra hallederiz.
Ülkemizde ilk %1, gelirin %54’ünü alıyor, %99 ise geri
kalanını. 15 yıl önce ilk %1, gelirin
%39’unu alıyordu. Bu artış gayrimenkul zenginliğine bağlı… Yani çok
adaletli ve helalinden bir gelir artışına şahit oluyoruz!
Erkekliğini kadınlar veya zayıflar üzerinde gösterme üzerine
bizden daha kararlısı yok, biraz kafamız bozulsun eşimizi, doktoru, hemşireyi
hepsini döveriz, hatta gerekirse öldürürüz. Hasta yakınlarından birisi hastasına
iyi bakılmadığını ima ederek,
“Bunların hepsini dövmek lazım, yoksa burunları çok
havalanır” diyecek cüreti buluyordu. Hem de bir hekim arkadaşımızın
katledilişinin üzerinden çok zaman geçmemişken.
Hastamız varsa önce bizimkisinin tedavi edilmesi gerekir. Bir
hasta için sırasıyla ilçe başkanı, il başkanı, milletvekili hepsi ricacı olur.
E diğer hastalar, olsun senin hastan önce halledilsin, diğerleri de başka
hastaneye giderler.
Aynı evsafta iki kurumu, işletmeyi birbirinin dibine
yapmakta beis görmeyiz. Eskisini, kamu yararına olanını yok etmek pahasına. Ne
de olsa pastası hazır, özel sektörde para kazanacak tabii ki. Serbest teşebbüse
engel mi olacağız! Herkesin zengin olma hakkı var. Ama sistem bozulacak, bozulursa
yeni bir sistem kurarız ne olacak…
Defalarca Türkiye’ye gelen Harvard Tıp Fakültesi öğretim
üyesi hocam Scott Swanson’a havaalanı yolunda gördüğü kötü binaların çoğunun
devlet veya orman arazisine kaçak yapıldığını ifade ettiğimde gözleri fal taşı
gibi açılarak;
“Peki devlet otoritesi bunlara hiçbir şey yapmıyor mu?” diye
soruyordu. Çünkü böyle bir şey onun gözünde düpedüz hak gaspıydı ve aklı havsalası
almıyordu.
Geçenlerde kliniğimizi ziyaret eden Portekizli Dr.Marianna,
Kadıköy’den Pendik’e her gün otobüsle geldiğini ve insanları çok saygısız
bulduğunu ifade ettiğinde utancımdan ağlamak istedim.
Unutmayalım ki bu ülkede,
“Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik
etmeyeceksin”
“Devletin malı deniz, yemeyen domuz”
“Tek enayi sen misin be oğlum” gibi deyişler hala çok sık
kullanılıyor.
Tevfik Fikret, o zaman iktidarda bulunan İttihat Terakki
için aşağıdaki dizeleri yazmıştı.
“ Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını,
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini,
Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini (Bütün rahatını,
olanca gönül arzusunu),
Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini,
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı can feza sizin (bu can
bağışlayan sofra sizin);
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin.”
100 yıldır batı cephesinde değişen bir şey yok.
Hakkıyla dürüst insanımız %10’u geçmez ve bunun din
diyanetle alakası yok… Kabul olmayacak dua ile adetullah değişmez… Yani ne
kadar dürüstlük, saygı ve çalışkanlık, o kadar zenginlik, huzur ve başarı…
“Kamu yararı-Public Good” herşeyin üzerine çıkmadıkça, ağlamaya
sızlanmaya hakkımız yok.
Başımızın neden dertten kurtulmadığı çok net değil mi?
1990'lü yılların başında Ortaköy ve sırtları.
60-70 yıl içerisinde ne hale gelmiş. Lafa hacet yok.
Yorumlar
Ağzınıza, aklınıza sağlık. "Garp Cephesinde değişen bir şey yok." ama ekleyecek bir şey de yok. Ali Rıza ÇATAL