Hasta Hekim İlişkisi - Hekimin İlahlaştırılması

Hasta ile hekimin nasıl bir iletişim içerisinde olması gerektiği hep tartışılagelmiş...

Tıp Fakültesinde bu konuda herhangi bir eğitim almadık. Şimdilerde iletişim dersleri konuldu. Hekim arkadaşlarımın çoğu kişilik özelliklerine göre bir hekim kimliği oluşturdular.

Önce iğneyi kendimize yani hekimlere batıralım. Sonuçta bu ülkenin en iyi yetişmiş ve zeki grubundan bahsediyoruz. Üstüne insan vücuduna müdahale etme gibi istisnai bir yetkiye sahibiz. Hekimlik andına göre hiçbir din, dil, ırk, sınıf farkı gözetmeyeceğiz ve hocalarımızı hep sayacağız diye yemin ediyoruz. Ama gerçekte öyle mi?

Öyle değil…

Ülkemizin eğitilmiş kesiminin halkıyla yabancılaşması hekimler arasında da yaygındır. Özellikle inanç, sınıf ve geleneklere yabancılaşma… Bir de üstüne hekimin sadece sağlık görevi olmadığı, toplumu aydınlatma görevi olduğu bilincini ekleyince, karşımıza toplum lideri bir kişilik çıkıveriyor. 

Peki bu sağlıklı mı?

Farklı dünya görüşlerinden çok değerli hekim hocalar tanıdım. Hala kendilerini çok seviyor ve öğrettikleri için minnettarlık duyuyorum. Ama bazılarının dünya görüşlerinin hastaya tavırlarını etkilediğine şahit oldum. Bununla beraber hekimlik yemini ve mesleğin ağırlığı dolayısıyla tedavi konusunda her hekim hassasdır ve hastaya ne gerekiyorsa yapmaktan geri kalmaz, bu hakkı teslim etmek gerekir.

Sosyolojik dönem nedeniyle günümüzde tersine doğru bir gidişe de girdik, yani inançlarını hastaya empoze etme dönemine… Oysa şahsi inanış veya görüşlerimizi hasta hekim ilişkisinin çok dışında tutmalıyız…

Başlığa dönersek birinci ilahlaştırmayı kendimiz yapıyoruz. Hekimin normal bir insanın ötesinde, toplum lideri olması şeklinde... Bu rol çok tehlikeli ve bu role bürünenlerin nerede duracakları da belli değil... Fren tutmayabilir.

Bir diğeri ise hekimin her hastayı kurtarabileceği inancı. Ne diyoruz;

“Allah’tan ümit kesilmez.”

Doğru mu? Doğru ama eskilerin güzel bir tabiri var “Adetullah”. Yani bir kişinin kalbine bıçak saplarsanız o kişi ölür. Toprağa su verirseniz bitki büyür. Bunlara kısaca tabiat kuralları diyoruz. Bu kurallara riayet etmek, yani sebeplere yapışmak dini öğretinin önemli bir düsturu. O zaman bazı hastaları iyileştiremeyiz. İyileştirmek için uğraşırız, ama bazen iyileştirmek değil, hastanın huzur içinde hayatı terk etmesini sağlamak, acısını hafifletmek, boğulma hissini yok etmek, son ana kadar yakınlarının şefkati altında tutabilmek gibi şeylerde bir hekimlik hüneri.

Ölümlü olduğumuzu hatırlamak ve 85 yaşında vefat eden birisinin ardından Acil Servisin cam çerçevesini indirmemek gerekir…

“Her zaman iyileşme ihtimali vardır” şeklindeki psikopatik düşünce sadece bize özgü değil. Muvazenesini kaybetmiş birisi, 79 yaşındaki annesi kalp ameliyatı sonrası öldü diye daha 6 ay önce çok iyi yetişmiş bir kalp cerrahını (Michael J.Davidson) ABD’nin en ünlü hastanelerinden birinde vurarak öldürdü.  

Biz göğüs cerrahları 3 şehit verdik şimdiye kadar… Niye çünkü bizlerden ilahi bir dokunuş bekliyor herkes… Öyle değil, bizler tabiatın ve modern tıbbın kurallarına, dini tabirle söylersek Adetullah’a göre işimizi yapıyoruz.

İnsanoğlu tarih boyunca her şeyi, özellikle de diğer insanları ilahlaştırmayı sevmiş, herhalde genetik bir anomali olsa gerek…

Unutmayalım bizler hekimiz, elimizden geleni yaparız, gerisinin kimin elinde olduğuna meşrebinize göre siz karar verin!!!


7 sene önce yemek borusu kanseri nedeniyle ameliyat ettiğim Erzurum'lu Melahat teyze ile birlikte. Dünya iyisi bir teyzemiz...

Yorumlar

Popüler Yayınlar