ABD ve Batı Düzeni - Hayranlık
ABD’ye gitmek Tıp Fakültesi yıllarımdan itibaren içimde bir heyecan
olarak var oldu. İntörnlük yılımda Marmara’da ihtisas yapan ve şimdi ABD’de dâhiliye
ve göğüs hastalıkları uzmanı olan bir abimiz,
“Ben Amerikan tarzını seviyorum, gidip yerleşmeyi düşünüyorum” diyerek
hepimizi etkisi altına almaya çalışıyordu. Ne de olsa 90’lı yıllar krizler
Türkiye’siydi. 1994’te ilk aldığım maaş 11 milyon TL idi ve 350-400 dolara denk
geliyordu. Oysa ABD’de ekonomi, Reagan
ve Bush dönemindeki yavaşlamayı aşmış ve Clinton dönemiyle birlikte patlamıştı.
Ağzımız açık seyrediyorduk. 1997’de Mehmet Öz’e araştırma yapmak için
laboratuarınıza gelebilir miyim diye mektup yazdım. Konu başlığım dondurulmuş
dokunun nakli idi. TÜBİTAK’a başvurdum ve 6 aylık NATO-A2 araştırma bursu
almaya (ayda 1000 dolar) hak kazandım. İlk oğlum daha 11 aylıktı ve Eylül
1997’de New York’a gitmek üzere hazırlıklara başladık. Sağ olsun o dönemde New
York’taki bir tanıdığımız ABD’ye ilk kez gitmemiz nedeniyle büyük bir iyilik yaptı.
565 dolara Brooklyn, Bay Parkway’de bir ev kiraladı ve New York’a gittiğimizde
evin içini dayalı döşeli bulduk. Sonraki ABD tecrübelerimizde gördük ki,
herhangi bir kişinin ABD’de böyle bir iyilik yapması mümkün değil. Haklarını
ödeyemeyiz.
Normalde 1000 dolardan aşağı kiralık yer bulmak çok zor olduğu için, mütevazı
dairemiz yatak odası ve salon ile mutfağın beraber olduğu iki odadan ibaretti.
Apartman boşluğuna bakıyor, günün 1-2 saati ışık alıyordu. Mehmet Öz’ün
çalıştığı hastane (o zamanki adı Columbia Presbytarian Medical Center) ise
Manhattan’ın Riverdale tarafında, George Washington köprüsünün yakınında,
168’inci caddedeydi. Sabah 8’de laboratuarda olabilmek için, saat altıyı yirmi
geçe metrosuna biniyor, önce turuncu D hattı, sonra West 4 veya 42 cadde
istasyonundan mavi A hattına geçiyordum. Hatırladığım kadarıyla bir buçuk saat,
bazen daha uzun süren bir yolculuktu. Ben laboratuardayken eşim 11 aylık
oğlumuza bakıyor ve o basık dairede depresyona girmemek için ne yapacağını
şaşırıyordu. Eşimi 250 dolara yakınlardaki bir İngilizce kursuna gönderebildik.
Haftada üç kez akşam saatlerinde dört saatlik İngilizce derslerine devam
ediyordu. 6 aylık dönemde her hafta sonunu kullanarak bütün New York’u gezdik,
en ücra köşelerine kadar.
Mehmet Öz, muhteşem bir laboratuara sahipti ve yılda 30’un üzerinde
bilimsel yayın yapıyordu. Yaklaşık 10 kişilik genç bir araştırma ekibine
katıldım ve haftalık düzenli araştırma toplantılarında çok değişik fikirler
ortaya çıkıyordu. 6 aylık sürede, bir araştırmayı (sıçanlarda akciğer kan
akımına yönelik) tamamen tamamladım ve sonra yayın haline getirdim. 2 değişik
araştırmada da önemli yol kat ettim, fakat ihtisasıma devam etmek için dönmek
zorundaydım. Orada beraber araştırma yaptığım ekibin içinde olanlardan çoğu şimdi
değişik merkezlerde çalışıyorlar. Mesela Jonathan Chen, Columbia’da pediatrik
kalp cerrahı, Asım Choudry radyolog, Talia Spanier ise Northwestern
Üniversitesi Chicago’da transplantasyon cerrahı olmuş. Bana büyük yardımları
olan Yoshifumi Naka ise Columbia’da kalp cerrahisinde en önde gelen öğretim
üyelerinden birisi. Mehmet Öz’ün laboratuarında inovasyon ortamını, üretmek
için rekabeti öğrendim. Sonuçta o dönemde üçüncü dünyada yer alan bir ülkeden
geliyordum. Mehmet Öz alçakgönüllü bir adamdı ve orada araştırma yapan başka
bir Türk arkadaşla beni evine davet etti, ailesiyle beraber akşam yemeği dahi
yedik. Ondan aldığım referans mektubu, daha sonradan ABD’de çalışacağım
merkezden kabul almamın en önemli sebebidir.
6 aylık New York tecrübesi, ABD hayranlığımı iyice alevlendirmişti ve
o hızla ihtisasımın bitişi olan Eylül 1999’un bir yıl öncesinde 20’ye yakın
merkeze üst ihtisas için başvuru mektupları yazmaya başladım. Mektupların
ekinde Mehmet Öz’den aldığım referans mektubunu da gönderiyordum. Büyük bir
çoğunluğundan ret cevabı aldım. Aradığım hem araştırma, hem de ameliyat
yapabileceğim bir pozisyondu. University of Michigan ve Harvard’a bağlı bir
hastane olan Brigham and Women’s Hospital’dan olabilir şeklinde cevap aldım.
Brigham and Women’s çok çekici gelmişti. Dünyaca ünlü göğüs cerrahı David
Sugarbaker’ın yardımcısı Scott Swanson kendisini aramamı, maaş miktarının önemli
olduğunu yazmıştı. Aradığımda sadece yiyecek ve kalacak yer için para
ayırabileceklerini söyledi, ama bununda kesin olmadığını belirtti. Tam bu
dönemde Mehmet Öz’le yaptığım çalışma Amerikan Kalp Cemiyeti kongresine sunum
olarak kabul edildi. Masraflarımı Mehmet Öz’ün laboratuarı karşılıyordu ve sunum
yapmak için Dallas’a gidecektim. Bu fırsatı Boston’daki Brigham and Women’s
Hospital’da bir mülakata dönüştürebilirdim. Swanson’a Kasım 1998’de isterlerse
mülakata gelebileceğimi yazdım ve biraz zorlamayla kendimi davet ettirdim.
Haberi hemen Mehmet
Öz’e yazdım ve mülakatta ne yapmam gerektiğini sordum.
Verdiği cevap çok manidardı:
“ Senin bir şeyi belirlemen mümkün değil. İşlerine yarayabileceğine
inanırlarsa seni alırlar.”
İşte Amerika’da birisini işe alırken baktıkları primer kriterler,
verimlilik ve liyakat. Bizde bazı şeyler değişmesine rağmen, hala tanışıklık,
bölge bağlantısı, özel hayat, eğilimler, aidiyetler çok önemli. Kaçımız üçüncü
dünyadan parlak birisini işime yarayabilir, bu adamda potansiyel var diye
destekleyip işe alır.
Nisan 2002'de İkiz kulelere yakın olan Trinity Church'ün önünde...
Yorumlar