Bu İstanbul'dan Kimler Geldi Geçti!
Hani şarkıda söylüyor ya;
“Bu dünya ne sana ne de bana kalmaz,
Sultan Süleyman’a kalmadı…”
Ne Konstantin’e, ne İstanbul’u alan Fatih’e, ne paşalara, ne
de yalı sahiplerine kaldı…
Babama da kalmadı, ne dünya ne de İstanbul. Yurtdışı
seyahatlerimden birinde uçak havalandıktan sonra, Silivri açıklarında aşağıdaki
fotoğrafı çektim. Babamın ruhunu teslim ettiği koy görünüyor. Sonra düşündüm.
Allah’ım insan dünyanın büyüklüğünü, düzenin muhteşemliğini başka hiçbir varlığın
fark edemediği kadar anlıyor, buna rağmen gökyüzünden toplu iğne başı kadar
görülmeyen, zerre kadar fark edilmeyen bir varlık olarak bir anda bu dünyayı
terk ediyor. Akıl sır erdirmek mümkün değil…
Geçenlerde mimar bir abimiz güzel bir söz söyledi;
“Milyonlarca yıl öteden ışık bize ulaşıyor. Biz onu yıldız
olarak görüyoruz. O zaman bizim her yaptığımız, her konuştuğumuzda bir dalga
olarak uzaya gidiyor.” İster mikro, ister nano, isterse daha küçük bir dalga
olsun. Alın size insanın her işinin milyonlarca senedir nasıl kayıt edildiğine
bilimsel delil!
Ljubljana’da şehir müzesini gezerken 600 yıllık iskeletler
vardı. Kilisenin yanında şehir mezarlığını bulmuşlar. Bazıları savaş
yaralarıyla ölmüşler. Dünyanın birçok yerinde yüzbinlerce yıllık insan
iskeletleri bulunuyor. İnsan doğal olarak kendi sonunu da düşünerek eninde
sonunda olacağımız bu diyor. Güzel bir yüze bakıyorsun ve için acıyarak o
güzelliğin eninde sonunda bir kafatasına dönüşeceği aklına geliyor.
İnananlar için kabir hayatı ile ilgili şu sözü duydum;
“Kabir hayatı bazı kişiler için tatlı ve göz açıp
kapayıncaya kadar geçen bir uyku gibi olacak…”
Hani akşam yatıyorsun ve sabah kalktığında onca saatin nasıl
geçtiğini anlamıyorsun ya… İnşallah.
…
Dini inanışlar bilimle test edilemiyor. Adı üstünde inanç… Bilimde
günümüzde almış başını gidiyor. Daha geçenlerde 20 yıl önce dondurulmuş bir
döllenmiş yumurta, bir başka kadının rahminde hayat buldu. Yani yaşamın
dondurulabildiği ortaya çıktı. Tüm bu gelişmelere ve günümüzdeki bilim ve
gelişmişlik düzeyine rağmen, sadece bilime inananların, dini gereksiz bularak, dindar
kişileri geri kalmış nitelendirenlerin çok açmazları var.
Hayat denilen oyunumuzu, hazır bulduğumuz ve bize sunulan
muhteşem düzen içerisinde oynuyoruz. Bir üniversiteliye verilen cevapta şöyle
ifade ediliyor;
“Çıkabilirseniz mülkünden ve onun kurduğu düzen ve
kurallardan çıkın ve bağımsız hareket edin!”
Bilimin bize öğrettiği çok önemli şeyler var;
Eninde sonunda dünyanın yaşlanan güneş yüzünden veya bir
meteorla patlayıp yok olacağını, tozumuzun dahi kalmayacağını adımız gibi
biliyoruz. Yani kıyametin eninde sonunda kopacağını bilimsel olarak biliyoruz.
Aslında yaratılışla da uyumlu bir teori olan Big Bang’den
önce ne vardı, onu hiç bilmiyoruz.
Bir anda irademiz dışında kendimizi bu dünyada bulduğumuzun
da farkındayız. Zamanın ne olduğunu tam olarak anladığımız söylenemez.
Kafamıza gökten taş düşerken, dünyanın kütlesinin boşlukta
nasıl döndüğünü ve asılı kaldığını da yer çekimi kuralları ile açıklıyoruz.
Ama hep bir şey eksik kalıyor. Biz niye varız?
Bunun cevabını benim vermem imkânsız. İnsanlar bu sorunun cevabını
din ile bilim ile vermeye çalışmış. Fıtrat ve aklınıza göre istediğinizi tercih
edersiniz.
Bir uçak manzarasından nerelere geldik…
Kuran-ı Kerim’deki en güzel kıssa olarak ifade edilen Yusuf
suresinde, Yusuf aleyhisselam, ayrı düştüğü annesi, babası ve kardeşleri ile
birleştikten sonra şu muhteşem duayı eder;
“Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin
yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve ahirette sen benim
velimsin. Benim canımı Müslüman olarak al ve beni iyilere kat.”
Aynı meyanda kafayı fazla zorlamayıp, bize verilen yetenek,
imkân ve bilgiye binlerce kez şükredip,
insanlara faydalı olacağımız alanlara odaklanmaktan başka çaremiz yok…
İnsanların yemek yiyebilmelerini ve nefes almalarını sağlamak için gayrete devam. Gerisi Allah kerim!
Marmara Ereğlisi görünüyor. Yaklaşık 7000 metredeyiz...
Yorumlar