Osmanlı Tokadından Daha Ağır Geldi Bu Tokat
İlkokul ve ortaokulda okurken ülkemiz coğrafyasının
özellikleri sıralanırdı. İç Anadolu için tahıl ambarı, Ege için zeytin, üzüm ve
incir söylenirdi. Çocuk aklımızla bunları o kadar önemserdik ki, neredeyse
dünyanın en önemli ürünlerini ürettiğimiz hissine kapılırdık.
İki gün önce içimizi buran bir haber geçti… Komili,
Kırlangıç ve Sezai Ömer Madra markalarını barındıran Ana Gıda İhtiyaç Maddeleri
şirketi ABD’nin Koninklijke Bunge BV şirketine satılmıştı. Hem de borçlar
düşüldükten sonra hepi topu 55.4 milyon TL’ye… Yani yaklaşık 15,8 milyon
dolara. Komili 1878’de, Madra firması ise 1914’te kurulmuş. Yani ülkemizin en
eski markaları. Bu hüzünlendirici haber aslında ülkemizin modernleşme/gelişme hikâyesinin
ibretlik bir özeti…
Merak etmemek elde değil bu Bunge BV denilen şirket nedir
diye!
Hemen öğrendik tabi. Johan Peter Gotlieb Bunge tarafından
1818’de Amsterdam’da kurulmuş. Soya fasülyesi ihracatçılığının yanı sıra, gıda
işleme, tahıl ticareti ve suni gübre üretimine odaklanmış. Merkezi de New York
ABD’de… 40 ülkede faaliyet gösteren şirketin 35000 çalışanı var. 2014 yılı
toplam cirosu 58 milyar dolar!!!
Dünyada gıda işinde lider iki şirket daha var… En büyüğü Cargill. Iowa
ABD’de 1865’te William Cargill tarafından bulunmuş ve hala aile şirketi olarak
devam ediyor. Gıda ticareti, hububat ve diğer tarım ürünleri alım satımı,
hayvancılık, yem üretimi, gıda katkı maddeleri üretimi (mesela nişasta, glikoz şurubu),
bitkisel yağlar ve işlenmiş gıdalar için yağ üretimi ile uğraşıyor. Sahipleri
ABD’nin en zengin ailelerinden… ABD’nin et tüketiminin %22’sini karşılıyor, Mc
Donalds’ların tüm yumurtaları Cargill tarafından üretiliyor. 66 ülkede 153000
çalışanı var ve 2015 cirosu 120.4 milyar dolar!!!
Üçüncü bir şirket daha var. Archer Daniels Midland, merkezi yine
Minnesota ABD’de. 1902 yılında keten tohumu öğütmek için George Archer ve John
Daniels tarafından kurulmuş. Ürettiklerini şöyle bir sayalım;
Soya fasulyesi, pamuk tohumu, ayçiçeği, kanola,
yer fıstığı, keten tohumu, palmiyeden üretilen yağ ve gıdalar. Mısır ürünleri,
nişasta, glukoz, dekstroz, kristalin dekstroz, yüksek früktozlu mısır şurubu
tatlandırıcıları, kakao likörü, kakao tozu, kakao yağı, çikolata, etanol,
buğday unu vesaire vesaire.
Dünya genelinde 33000 çalışanı var, 2015 yılı cirosu ise yaklaşık
68 milyar dolar!
Üç şirketin toplam cirosu 246.4 milyar dolar… Türkiye’nin 2015’teki
ihracatının tamamı 144 milyar dolar!!!
…
Farkında iseniz Komili ve Madra firmalarının kuruluşu ile yukarıda
isimlerini saydığım dünya devlerinin kuruluşları hemen hemen aynı dönemlerde.
Yani dünyada seri üretimin (mass production) başladığı yıllar.
Peki Komili veya Madra neden lokal-bölgesel kalıp, dünya geneline
hükmeden şirketler haline gelememişler…
Biraz tahmin yürütelim;
İlki, büyük ihtimalle sahiplerinin bakış açısıdır. Yani bu ülkeden
kazandığımız bize yeter bakışı! Benzer firmalar İspanya ve İtalya’da da var.
Bazıları bilinçli tercih (butik firma olmak), ama onlarında çoğu lokal
kalmışlardır.
İkincisi, insanlarımızın zengin olmayışı ve farklı ürün aramayışı
(hala çok fakiriz!), gelecek planlamasının olmaması (10 yıl sonrasını hayal
edemiyoruz!) ve her şeyden önce yetişmiş insan gücü yetersizliği bu global
büyümeyi yapmaya müsait değil.
Üçüncüsü için üretimi ve yeni ürün çeşitliliğini sağlayacak makine
parkı. Günümüzde bu tip üretimlerde kullanılan makinelerin neredeyse tamamının yabancı
kökenli olduğuna emin olabilirsiniz.
Aynı şeyi Vecihi Hürkuş ve Nuri Demirağ'da yaşamış. Uçak üretmişler, ama bunun
önemini kim anlayacak, uçağı kim alacak, kim kullanacak? 1930’larda uçağa
ihtiyacı olan kaç kişi vardı ki ülkemizde? Uçakları seri olarak üretecek
makineleri yapacak ustalar ve teknoloji Türkiye’de var mıydı?
Geçenlerde ünlü bir yatak firmamızın ofisine uğradık. Muhteşem
yataklar üretiyorlar, ama dikiş, montaj, paketleme vesaire aşamalarında
kullanılan makinelerin tamamı ABD veya Almanya üretimi…
Cumhuriyetle birlikte kalkınmanın seri üretim yapan sanayi ve
eğitimli iş gücünde olduğu anlaşılmış, bu konuda önemli adımlarda atılmış, ama
ülkenin insan kalitesi bunu sistemleştirecek olgunluğa erişememiş. Rahmetli
Necmettin Erbakan (Ne de olsa yıllarca Almanya’da çalışmış bir İTÜ Makine
profesörü idi) ağır sanayi hamlesi ve fabrika yapılması gerekliliğinden
bahsederken herkes alay ediyordu. Hayal diyordu. Oysa makine üreten makinelerin
ne kadar önemli olduğunu, basit teknolojilerde dahi dışarıya bağlı hale
geldiğimizde anlamaya başlıyoruz.
…
Dünyada bu değişime ayak uydurmuş ve Batı dünyasını tam manasıyla
yakalamış iki ülke var doğu coğrafyasında. Biri Japonya ve onlar bu gelişmeyi
1850’lerdeki zihinsel ve teknolojik devrim ile başarmışlar. İkincisi ise Güney
Kore. Samsung (1938), Hyundai (1947) gibi dünya markaları çıkarmışlar, hem de
1950-1953 arasında ülkeleri yerle bir olmasına rağmen.
Akıl vermeye hacet yok, ama iki yol gözüküyor. İlki uzun ince,
fakat bir o kadar da sağlam bir yol. Eğitimli insan gücü yetiştirmek! Kaliteli
eğitim almış, dil bilen, dünyaya geniş bakabilen, çalışkan, fedakâr, bu
topraklara ve vatanına bağlı, ülkesini ileriye taşımak isteyen bir nesil…
İkincisi ise daha kolayı. Dünya devi olan büyük firmaların
desteğini sağlamak ve teknolojiyi, üretimi onlardan öğrenmek. Yani ortak iş
yapmak. Yabancı sermayenin üretim için ülkemize gelmesi. Bize mal ve makine
satmak için değil, burada üretim yapmak için gelmeleri gerekiyor. Yani Toyota,
Hyundai, Bosch gibi.
…
Komili ve Madra gibi hepimizin beraber büyüdüğü, gurur duyduğu
firmaların artık bir Amerikan şirketinin olması, yüzümüze vurulan bir tokat
gibi. Osmanlı tokadından daha ağır geldi bu tokat!
Hala uyanmamakta direniyoruz…
Satılan Ana Gıda şirketinin hepimiz tarafından bilinen markaları...
Yorumlar
Osmanlı tokadı bu yazıya uymuyor olabilir, ama orada teşbih tokadın şiddetine ve aşağılama özelliğinedir. Selamlar
Değerli bilim insanı Hasan Hocamın da söylediği bu olsa gerek. Öyle “kapitalist ağabeyleri ne kadar izin verirse, o kadar!” laflarına da çok itibar etmemek gerek. Böyle bir gerekçeye sığınmak kendimize saygısızlık olur. Ben bu coğrafyadaki insanların da en az o kapitalist ağabeyler(!) kadar zeki olduğuna inanırım. Sorgulanması gereken şey, en az onlar kadar zeki olan insanımızın neden başarılı olamadığıdır. Bunun şifreleri de eğitim sistemimizde gizlidir. Uyguladığınız eğitim, beynini kullanmayan edilgen bir insan üretiyorsa, dönüp bakmak ve sorgulamak gerekir. “Başımıza icat çıkarma!” diyen bir toplumun marka üretse bile dünya ile rekabet etmesi asla mümkün olmaz! Böyle giderse, sadece ürettiğimiz markaları değil, korkarım ki coğrafyayı da kaptırırız!