Bizden Neden Harvard Çıkmaz?

Dün değişik bir film seyrettim. İlk çıktığında siyah beyaz olması nedeniyle yeterli ilgiyi çekmemişti. George Clooney ile Cate Blanchett’in oynadığı Steven Soderbergh’in yönettiği 2006 yılı yapımı “The Good German – İyi Alman” filmi. Film savaşın hemen sonrasında Amerikan ve Rus işgali altındaki Berlin’de geçiyor. Film çok sürükleyici değil, ama savaş sonrası Berlin’in fiziki hali çok doğru bir şekilde yansıtılmış. Görüntüler hepimize aşina gelecek cinsten, üç beş gün önce yayınlanan Halep fotoğraflarının benzeri…

Ve o harap olmuş Berlin ve Almanya şu anda dünyanın en zengin, en çok ihracat yapan ülkelerinden biri. Hamburg gezimiz sırasında Olympus fabrikasındaki bir Alman’ın söylediği gibi;

“We can manufacture anything – Biz her şeyi imal edebiliriz…”

Bu özgüvenin arkasında bilgi ve bilgiyi nasıl kullanacağını bilmek yatıyor.

Şöyle bir Ortadoğu coğrafyasına bakalım;

Katar Doha’da muhteşem bir İslam Sanatları Müzesi var, Dubai’de dünyanın en yüksek kulesi (Burj Halifa) var, Suudi krallığının dünyadaki tahvil piyasasında 2 trilyon doları var, ama ne bir Harvard, ne bir Oxford, ne de bir Max Planck var… Bizim ülkemizde de belki ikinci, çoğunlukla üçüncü lig bazı kurumlar var…

Arka planına baktığımızda, Katar’daki muhteşem müzeyi yapan bir Çinli Amerikalı mimar, Ieoh Ming Pei… Burj Halifa adı verilen 828 metrelik kulede en yükseğe çimento basma rekorunu kıran firma Alman Putzmeister… Suudi petrolünü çıkaran firmanın adı Aramco (Arabian-American Oil Company)…

Marmaray açıldığı günlerde Asya-Pasifik Göğüs Kalp Damar Cerrahisi kongresi İstanbul’da yapılmaktaydı. Gala gecesinde aynı masada oturduğumuz, adını hatırlamadığım karizmatik bir Japon Kalp cerrahı;

“Ya bu sizin Boğaz altından geçen tünelin planlama ve uygulamasının tamamını bizler yapmışız…”

Deyiverdi. Nitekim İTÜ’de görevli hocalardan da, tünelin Japonlar tarafından yapıldığı bizim şirket ve mühendislerin onlardan çok şeyler öğrendiğini duydum.

Bizim coğrafyanın insanları kısa vadede sonuca odaklıdır. Yani göçebe toplum psikolojisi, bir an evvel ihtiyacını karşılayacak, gelecekteki ihtiyaçlarını zamanı geldiğinde düşünecek… Eğitimli insanlarımız dahi öyleler.

Yurtdışını görmek veya oralarda kalmak tek başına yeterli değildir. Kaliteli, işini iyi yapan insan yetiştirmek bu işin başıdır.

Sıralı olarak yazabilirim;

  1. Toplumun bu kişilerin yaptıklarını takdir edecek konuma gelmeleri için, toplumun eğitim düzeyinin yükseltilmesi – en az 50-100 yıl. En zoru bu.
  2. Kaliteli bilim adamı-kadını yetiştireceksiniz - en az 20 yıllık bir plan. Üniversite, doktora, tecrübe vs.
  3. Kaliteli yardımcı personel yetiştireceksiniz – en az 10 yıl.
  4. Yetişmiş kaliteli insanların bilim stratejisi konusunda söz sahibi olmaları – Kısa sürede yapılır ama bürokrasiyi aşabilirseniz…
  5. Fiziksel altyapıyı sağlayacaksınız – en az 5-10 yıl.
  6. Araştırmalara mali kaynak ayırmak – Kısa sürede yapılabiliyor, ama paraları doğru kanalda kullanabilmek kaydıyla…
  7. Gelen kişinin kaçmaması için yeterli para kazanmasının önünü açacaksınız – Kısa sürede yapılır ama bürokrasiyi aşabilirseniz…
  8. Üretilen bilgi ve ürünlerin gelir getirmesi – en az 30 yıllık planlama.
Hâlihazırda ülkemizde uygulanmaya çalışılan sırayı 5, 6, 8, 3, 2, 7, 4, 1 olarak yazabilirim.  Yani insana değil, binaya yatırım yapıyoruz...

Başlığa dönelim;

Harvard 1626’da kuruluyor… Günümüzde ABD’nin en çok araştırma fonu alan üniversitelerinden biri. Dünyanın her yerinden en iyi beyinler oraya gidiyor, en yetenekliler orada kalıyorlar. Bu özel beyinlere hiçbir ayrım yapmadan Allah vergisi zekâ ve becerilerinin önü açılıyor. Başarıları takdir ediliyor. Mali olarak karşılığı veriliyor. Sistem ona göre kurgulanmış…

Yoksa THY ile övünürüz ama;

“Şirket THY, Uçaklar Boeing veya Airbus, Uçak motorları General Electric veya Pratt and Whitney veya Rolls Royce”

Olur.

Bilimde demokrasi olmaz. Ya aklımızı başımıza toplarız, ya da başkalarının bilgi ve birikimini kullanarak ülkemize yaptırdığımız şeylerle kendimizi avutur dururuz; en iyi yaptığımız şeyi yaparız;

“Türk’e Türk propagandası!”



Widener Kütüphanesi, Harvard Üniversitesi Kampüsü - Bir ayınızı sıkılmadan bu binanın içerisinde geçirebilirsiniz.


1999'da ilk kez ziyaret ettiğimde aradığım her dergiyi bulmanın ve bilgiye ulaşmanın keyfini anlatamam.

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Sizin gibiler yüzünden çıkmıyor. Sadece okumuş, ezberlemişsiniz, hep anlatıyorsunuz, tefekkürsüz. Daha nasıl anlattığınızın farkında değilsiniz: Film için ilk çıktığında diyorsunuz halbuki bu film bir kez çıkmış; tabii kastınız bu değil.O sakat ifadenizden filmin sonra renkli olarak çıktığı da anlaşılır. Elbette kastınız bu da değil. Zaaf-ı telifle melul bir metinden müellifin kafasını tahmin edebiliyorum. Devam edelim. Orta Doğu hakkında konuşunuyorsunuz ama bu Türkçenin akademik imlasına uygun şekilde Burc'ül- Halife yazAmıyorsunuz veya Türkçesiyle Halife Kulesi de yazAmıyorsunuz. Ancak İngilizce imlaya göre Burj Halifa yazABİLiyorsunuz. Yani daha bir "bilinciniz" yok, sonra bizden neden Harvard çıkmazlara falan dalıyorsunuz. Kimliğimiz, kişiliğimz var mı ki çıksın? Çıkması farz mı? Siz de avamdan birinden farklı değilsiniz.
Adsız dedi ki…
Valla tebrik ederim. Bir insan bu kadar abuk yorum yapabilir :)
Adsız dedi ki…
Çok güzel bir dille çok güzel tespitler yapmış yine hoca. sevgiler
Unknown dedi ki…
"Deliliğin sınırı yoktur" sözünün ispatı bu yorum olmuş... Burj yazınca bilim gelişmezmiş, yok avamdanmış... Hasan Hocamız tam doğruları yazmış, saygı duyar, tebrik ederiz. Anlayamayan kendini geliştirsin
Adsız dedi ki…
Klişe bir söz var: biz adam olmayız. Sanki hep beraber onu doğruluyoruz. İkinci olarak Anonymous 11.44 yazınızı ve bakış açınızı eleştirince, hatanızı anlamaya çalışmak yerine hemen rahatsız oluyorsunuz ve saldırıya geçiyorsunuz.
Tartışma kültürünün ve adabının olduğu entelektüel bir akademik çevreye sahip oluruz, inşallah!
h dedi ki…
Bir tartışma sırasında "anonymous" olarak yazmak, ya bilgisayar kullanmayı yeterince bilmemekten, ya da özgüven eksikliğinden kaynaklanır. Yazıyı yazan kişi olarak yukarıdaki yorumlar bana ait değil. İlk eleştiriye cevap yazmadım. Çünkü önyargılarla ve sabit fikirlerle dolu bir eleştiri olduğunu düşündüm. Örnekler "müellifin kafasını tahmin edebiliyorum." "Sizde avamdan birinden farklı değilsiniz."
Bu yazıda Türkiye'nin eğitim ve bilim alanında istikameti doğru, uzun ve meşakkatli bir yol yerine, zikzaklar çizen, kısa ve gösterişe dayanan bir yol çizmesine vurgu yapılmıştır. Bunu anlamak bu kadar zor olmasa gerek.
Sufle dedi ki…
Yüreginize ve tespitlerinize sağlık Hasan Hocam.Bizde ve doğu kültüründe ilme yapılan yatırım ve onunla alakalı ulaşılan sonuç ortada.Batıyı beğenmeyiz ama bütün gelişmikliklere,teknolijilere onların aracılığıyla merhaba deriz.Bu kibir ve peşin reddedişten uzak durup da ilme sarilsak biz keşfetsek,biz dünyaya sunsak kötü mü olur acaba
All In One dedi ki…
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Adsız dedi ki…
Eğitimli ve tecrübeli bir insanın ülkedeki eğitim sisteminin eksikliklerine ve geliştirilmesi gereken noktalarına vurgu yaptığı yazıya "Sizin gibiler yüzünden.." diye başlayan bir yanıt yazmak nedendir? Neden insanları tanımadan düşüncelerini görmeden kişiliklerine saldırma çabası var? Neden yalnızca bir düşünceyi söyleyene karşı beslenilen önyargılardan bağımsız bir şekilde değerlendirmek bu kadar zor? Bu zihniyet böyle giderse daha çoook uzun yıllar kimse Türkiyede üretilen yüksek teknoloji ürünü telefonlardan, arabalardan bahsetmeyecek. Belki de o kadar geri kalacağız ki tamamen dışa bağımlı hale geleceğiz. Lütfen bütün bu olası senaryoları göz önünde bulundurarak yapıcı ve sonuç odaklı yorumlarla gelelim.

Popüler Yayınlar