Göz Görse Ne Olur...

Rahmetli dedem daha 50’li yaşlarında erken katarakt olmuş. 1970’li yılların sonlarında o zamanki Samatya SSK hastanesinde klinik şefine ameliyat oluyor. Söylediğine göre ameliyat sırasında doktor “Ah ah eyvah” diyor ve gözün içine bıçak kaçırıyorlar. Gözün jöle gibi olan vitröz bölümü akıyor ve sağ gözünü tamamen kaybediyor. Günümüzde olması hayal dahi edilmeyecek bir komplikasyon…

Ondan sonraki kırk yılı bir gözünde 10 numara gözlükle, diğer gözü kör şekilde geçirdi. Arada bazı yiyeceklerin görmesini düzelttiğini söylerdi.

Görme kabiliyetini kaybetmek insanı yaşarken mezar karanlığına gömüyor… Ama insanlar buna da alışıyorlar.

Görmek çok ilginç bir fizyolojik mekanizma. Sağ gözümüzün ve sol gözümüzün gördükleri ışık ve renkler gözün arka tarafında retina üzerine düşüyor. Oradaki ışık farklılıklarını algılayan hücreler optik sinir (göz siniri) aracılığıyla görüntüyü beynin arka tarafında oksipital loba aktarıyorlar. İlginç olan sağ gözümüzün gördüğü sol, sol gözümüzün gördüğü ise beynin sağ tarafında derleniyor. İki görüntü üst üste geliyor, pürüzler temizleniyor ve bir görüntü algılıyoruz. Tabi hayvanların bazılarında göz çok ilkel iken, bir şahinin gözü insan gözünden çok daha keskin görme özelliğine sahip…

İnsan vücudunda, hal ve his ile ilgili sınırlı sayıda organ var. Bunlardan birisi el, diğeri göz.

Bazısı konuşurken gözünün içine bakar, kalbinin temizliğini anlarsın.

Bazısı konuşurken bakışlarını gözünün içine diker, acaba ne görmeye çalışıyor, benimle ilgili hangi planı yapıyor diye düşünürsün.

Bazısı gözünü kaçırır, samimiyetsizliğini hissedersin.

Bazısının gözünün içi güler, sana da mutluluğunu bulaştırır.

Bazısının hüznü gözüne yansır, sen de üzülürsün.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi, bir de gözyaşı diye bir şey var. Varoluş sebebi gözün kurumasına engel olmak. Kuru bir göz yüzeyinin enfeksiyon kapma riski çok yüksek. Gözün üzerindeki bez tarafından salgılanıyor ve göz kapağımızın açıp kapanmasıyla göz yüzeyini ıslak tutuyor. Yirmi dört saat çalışan silecek gibi.

Alt tarafı su denilebilecek göz yaşı, sevincin, hüznün, kalbinde oluşan o huzurlu ürpertinin en içten dışa vurumu değil mi?

Tüm bunlara alelade hadiseler olarak bakmakta mümkün, birer mucize olarak görmekte.

Mucize bir suyun insanın duygularını yansıtabilmesinde ve iğne deliği şeklindeki göz bebeğimizden tüm dünyanın geçmesinde… Tasavvufta veliye sorulan “Allah istese bir deveyi iğne deliğinden geçirebilir mi? Nasıl geçirir, iğnenin deliğini büyüterek mi? Yoksa deveyi küçülterek mi?” sorusunun cevabı gibi…

Gözlerimiz dünyanın şu halini, adaletsizlikleri, zulümleri, cinayetleri görse ne 
olur, görmese ne olur!

Şu mucizevi gözler, mucizevi güzelliklere layık…



Rahmetli dedemin ölümünden 3-4 ay önce evinin balkonunda ellerini açmış dua ederken ki hali. 93 yaşında...

Yorumlar

Popüler Yayınlar