Çok da Farkımız Yok Birbirimizden...

Yurtdışında ABD’nin Boston kentinde, oldukça saygın bir hastanede üst ihtisas doktoru olarak çalışıyordum. Yaklaşık 3-4 akşamda bir nöbet tutuyordum. Yine olağan nöbetlerden birisi, cerrahi yoğun bakımda en azından 5-10 göğüs cerrahisi hastası, serviste de 30 hasta. Pek uyunamadığını tahmin edersiniz. Ertesi gün akşam 6’ya kadar ameliyatlar…

Ama o akşam keyfim yerindeydi, neden hatırlamıyorum. Herhalde gündüz çok ameliyata girmiş ve önemli bazı işler yapmış olmalıydım. Yoğun bakıma vardığımda daha önce hiç karşılaşmadığım, yoğun bakım üst ihtisası yapan bir anestezistin nöbetçi olduğunu gördüm. 1,70 boylarında, en azından 90 kilo, koyu tenli, her tarafından kıllar fışkıran, saçları tipik testosteron etkisiyle dökülmüş 30 yaşlarında bir arkadaş. Önce bizden zannetmedim desem yalan olur. Adının Edward George olduğunu ve Massachusetts General Hospital’dan geldiğini söyledi. Bu arada, Massachusetts General Hospital dünyada ilk eter anestezisinin verildiği hastanedir ve anestezinin uygulandığı yer halen “Ether Dome – Eter Kubbesi” adıyla müze halinde korunur. Ayrıca Harvard üniversitesine bağlı olduğundan ve birçok bilimsel gelişmeye öncülük ettiğinden isminin baş harfleri “MGH-Man’s Greatest Hospital – İnsanoğlunun En Muhteşem Hastanesi” olarak ta söylenir.

Edward, kısaca Ed’i ilk gördüğüm anda içim ısındı ve birkaç dakika sonra olacaklar bu sempatinin nedenini ortaya koyacaktı. Kendisine Türkiye’den olduğumu söylediğimde gözleri parıldadı. Bana Türkiye’nin neresinden olduğumu sordu. Üç nesildir İstanbul’lu olduğumu, daha öncesinin Türkiye’nin doğusunda bir kasaba olan Harput’a dayandığını söyledim. Bana babasının Türkiye’den ve inanmayacaksınız ama Harput’tan geldiğini söyledi. Ed’in babası Harput’lu bir Ermeni’ydi. 1950’lerde ABD’ye göç etmiş. Bütün bunları anlatırken Ed’in ne kadar heyecanlandığını ifade edemem. Babasının Türkiye’den getirdiği plaklardan bahsetti ve hatta bir melodi mırıldanmak istediğini söyledi. “Kızım seni Ali’ye vereyim mi?” şarkısının melodisini bir gece vakti ABD’deki bir hastanenin yoğun bakımında duyacağımı hayal dahi edemezdim. Daha sonra bana bu şarkıları dinlemeyi, hafta sonları barbekü, kebap yapmayı çok sevdiğini ve bir hayalinin de babasının ayrıldığı toprakları görmek olduğunu söyledi. Beni ve ailemi evinde bir hafta sonu partisine davet etti. Gidemedim, ama o akşam yoğun bakımda, yorgun argın ve vatan hasretiyle içim içim yandığım bir zamanda Ed’i kucaklayıp öpesim geldi.

Daha sonra yoğun bakımda defalarca ortak nöbetlerimiz oldu ve çok keyifli nöbetler geçirdik. Bununla beraber aynı hastanede bir başka nöbetimde acil servisten mesaj geldi. Bir hastaya göğüs tüpü takılacaktı. Acile indim. Yine bizim toprakların insanlarına benzeyen bir tıp öğrencisi hastanın başındaydı. Türk müsün diye sordum. Arkadaş Ermenistan’dandı. Fakat çok soğuk davrandığını söylemeliyim. Sanki dedelerini benim dedelerim öldürmüş, ben de bir fırsatını bulsam aynı işi yapacakmışım gibi bakıyordu. İnsanlar nasıl eğitilirlerse ona göre davranıyorlar.

Boston bölgesinde Türkiye’den göçmüş Ermeni asıllı büyük bir camia bulunmaktadır. Plastik ve yüz cerrahisinin babası Kazancıyan, 20. yüzyılın başında Harput’tan göç etmiş bir Ermenidir. Boston’da Türk marketi diye geçen marketlerin ilki Cambridge’de bir İstanbul Ermenisinin işlettiği yerdir. Kendisi gayet güzel Türkçe konuşur, çocukları ise anlar, konuşamaz.
 
Yıllar önce Atina’ya yaptığım bir gezi sırasında havaalanında rastladığım Heybeliadalı bir Rum vatandaşımız, kendisinin ve ünlü Fenerbahçeli, eski milli takım futbolcumuz Lefter’in 6 ay Atina’da, 6 ay İstanbul’da yaşadığını söylemişti. Maalesef Lefter’in bütün çocukları Atina’ya yerleşmişler.

Bu küçük anlar ve kelimeler bana çok dokunuyor. Bu insanları niye ülkemizde tutamadık acaba. Özellikle 6-7 Eylül 1955 olayları çok negatif etki yapmış gayrimüslim vatandaşlarımız üzerinde. Düşünsenize birisi yalan haber (Selanik’te Atatürk’ün doğduğu ev bombalandı diye) yapıp insanları galeyana getirmiş… Sonrası malum.

Muhakkak ki Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılışında çok talihsiz olaylar olmuş. Balkanlar ve Orta Doğu’dan göç eden dedeleri olan bir kişi olarak Türkler ve Müslümanların çektiği acıların çok fazla olduğunun farkındayım. Anne dedelerim 93 harbinde meteliksiz olarak Rus zulmünden kaçıp Anadolu’ya sığınmışlar.

Ama yine de bizler Osmanlı tebası olan ve beş asır hep beraber barış içerisinde birlikte yaşadığımız İstanbul ve Anadolu’daki gayrimüslim vatandaşlarımızı çok mu dışladık… Türk milli takımında oynamış Lefter’in çocuklarının Atina’ya yerleşmiş olmaları bizleri niye üzmüyor!

Oysa Türkiye’yi hiç görmemiş olmasına rağmen, Ed’in o basık tavanlı yoğun bakımda benimle aynı şeyleri hissederken gözündeki parıltıyı gördüğünüzde, onunla aynı topraktan olduğunuzu hatırlıyorsunuz. Bizden farklı inanç ve kökenleri de olsa toprak çekiyor ve yüzyıllarca birlikte yaşamanın sonucunda kan çekiyor herhalde…




Efsane futbolcu - ordinaryüs lakaplı, Büyükadalı Lefter Küçükandonyadis (1924-2012)

Yorumlar

Unknown dedi ki…
Sevgili Hasan
Ben de mesleki eğitimimin geçtiği 5.5 yılda daha ilk yıl yaşadığım bir duyguyu paylaşmak isterim.

Paris te beni bağrına basan da bir Kazandjian dı. Benden bir kac yas buyuk bir Cocuk cerrahi. Harika bir abi idi. kendisine de hala Turkce "abi " derim. Bana iyiliği çoktur.
Elimden ilk ve en anadolu usulü tutan o oldu. Insani ve cerrahi anlamda. 2 sene öncesine kadar da davetlerimi hep gecistirdi. Gerçekten biraz korktu, çekindi. Sonunda 2 yıl önce burada 4 gün ağırladım. Harika oldu. Türkçe bir kaç küfür dışında birsey öğrenmemis. Babası bizler gibi / Kasımpaşa ağzı ile konusuyor Türkçe yi. Lublan da yaşıyor onlar. kardeşi ile bilerek isteyerek türkçe öğrenmemisler. 3 büyüğü burada ölmüş onlar Beyrut a gitmişler.
Bir çok özelliği Anadolu idi. " Milleti sadikayi neden kestiniz? " sorusu baştan beri aramizda en temel tartışma konusu oldu.
içinde hep memleket /vatan ayrılık travmasi vardı. Onun adına bu koparan hep hüzün duydum

Popüler Yayınlar