Neden?
“Neden” kelimesi yerine birçok kelime var kullandığımız.
Sebep, amil, saik… Sorgulayacağımız zaman en çok kullandığımız kelime ise “Neden”.
Kötü bir hastalığa yakalanan kişinin ilk sorduğu soru “Neden ben?”… Cerrahlar
kendilerini sorgular mı? Herhalde…
Çok huzurlu olduğunu düşünen insanlar bile hayatının
anlamını, neden burada olduğunu, istediklerini elde etmek için neler yapması
gerektiğini sorgular. Ben de acaba neden bu işi yapıyorum diye kendimi az
sorgulamadım… Ama son 5 senedir, neden bu işi yaptığımı sorgulamaktan ziyade,
nasıl yapmam gerektiğini, yaşarsam 10 sene sonra ne konumda olmak isteyeceğimi veya
emekli olursam ne yapacağımı sorguluyorum. 40 yaş üzeri krizi olsa gerek…
Cerrahların hayatları hep acıklı hikâyelerle geçmiyor… Bazen
şahit olduğunuz veya vesile olduğunuz bir olay hayat boyu yaşamınızın anlamını değiştirebiliyor.
Çok sevdiğim ve güvendiğim bir radyasyon onkologu arkadaşım
yemek borusu cerrahisine başladığım ilk yıllarda beni aradı ve 33 yaşında Ağrı’lı
bir bayan hastası olduğunu söyledi. Yemek borusu kanseri teşhisi aldığını,
kemoterapi ve radyoterapi uyguladığını, ama artık ameliyattan başka şansı
olmadığını ifade etti.
Hastayı ilk gördüğünüzdeki hali çok şey anlatır. Hasta
gecekonduda yaşayan, kocası sık sık kaçak durumuna düşmesi nedeniyle 3 senedir
asker olan bir adamdı. Daha önce inşaatlarda çalışıyormuş. En büyüğü 13 yaşında
3 çocuk… Yaş 33, ama görünüm 40 üzeri.
Sigortasını eşinin asker olması nedeniyle hallettik ve yemek
borusu kanserini ameliyatla çıkardık. O zaman kapalı ameliyatlar da yoktu, önce sağ göğüs boşluğuna girip tümörü
serbestledik, sonra karnını ve sol boynunu açıp midesinden tüp yaptık. Yemek
borusunun tamamına yakınını çıkarıp mide ile kalan yemek borusunu sol boyunda
diktik. Ameliyat sonrası her şey iyi gitti. Hasta 10 gün sonra taburcu oldu.
Zavallı kadıncağızın kendini ve çocuklarını besleyemediği o
kadar belli oluyordu ki, ameliyattan sonra yanında gelen kayınbiraderine ne
yapıp edip biraz protein alması gerektiğini söyledik. Vitamin eksikliği ve
radyoterapi nedeniyle midesinde kanamalar oluyordu. Zamanla toparladı ve
kilosunu sabit tutmaya başladı.
Ameliyattan sonra tam 11 yıl geçti. Yemek borusu kanserinden
kurtuldu… Midesinin göğüs boşluğunda olmasından kaynaklanan ufak tefek şikâyetlerine
de alıştı. Fakat en önemlisi çocuklar anneleriyle büyüdü…
Yemek borusu kanseri olan hastaların %70’i maalesef ameliyat
ve tedavi olabilme şansını kaybetmiş olarak hastaneye başvuruyorlar. Geri kalan
%30’un yarısı, bu hastalıktan tamamen kurtulabiliyor. Dolayısıyla biz cerrahlar
ameliyat ettiğimiz hastaların yaklaşık yarısının iyileşmesine vesile oluyoruz,
çünkü bize zaten o %30 geliyor.
Her insan güzel bir yaşamı hakediyor, ama bazı kişilerin hayatı sadece kendilerinden ibaret değil. İstanbul gibi
insanı yutan bir şehirde; eğitimli olmadan, doğunun en ücra köşelerinden
birinden gelip, gecekonduda yaşayıp, üç çocuk sahibi olduğunuzda, üstüne bir de
çoğu kişi için ölümcül bir hastalığın başınıza gelmesi olabilecek en kötü şey…
Ölümünüz durumunda sadece siz değil, o üç çocukta beraber ölüyor ve hayatları
kararıyor.
Bu kişilerin hayatında bir iz bıraktığınızda, aslında bir
neslin hayatında iz bırakıyorsunuz. İmarethane açmak gibi bir şey… Gerçek bir
imarethane açacak kadar zengin olmadan, böyle bir konumda olmak. Buna şükretmekten
başka çaremiz yok…
Kendime “Neden bu işi yapıyorum?” sorusunu sorduğumda, cevabı çok açık değil mi?
Yorumlar