Bilgi Sahibi Olan Kişi Güçlüdür
Bu ifade Francis Bacon’a (1561-1626) atfedilir. Bununla
beraber geçenlerde poliglot (çok dil bilen – 7 farklı dil) bir değerli
büyüğümüz, Farsça öğrenirken İran ders kitapları ile işe başladığını ifade
etti. Şah dönemi ders kitaplarının ilk sayfasında Besmele’yi takiben bu ifade
yer alıyormuş. Muhtemelen ünlü şair Firdevsi’nin (940-1020) Şehname’sinden
alındığını söyledi. Şehname yaklaşık 60000 beyitten oluşan Türk ve Fars
edebiyatını derinden etkileyen bir şaheserdir.
Fuad Köprülü hocanın yazdığı gibi, İran edebiyatı Selçuklu
Türklerini o kadar etkilemiş ki, Kay hanedanının ismi sultanların ismine
yerleşmiş. Keyhüsrev, Keykavus, Keykubat gibi. Şehnamenin beyitleri hala Sivas
ve Konya’daki Selçuklu eserlerinin duvarlarını süslemekte.
Tüm bunları medeni ve edebi bir toplumun bilgiye verdiği
önemi belirtmek için yazdım. Fars toplumu, edebiyatı ve Şehname’ye göre 6000
yıllık geçmişiyle, bilgiye verdiği önemi ders kitaplarının başına yukarıdaki
ifadeyi yerleştirerek gösteriyor. Sonuçta bizim okul kitaplarımızda da
Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” ifadesi geçiyor.
Dünyadaki en eski üniversite İtalya’daki Bologna
Üniversitesi. Kuruluşunu 1088 yılına dayandırıyor tarihçiler ve işe Roma Hukuku
eğitimi ile başladığı için dünyanın en iyi medeni hukuk kürsülerinden birine
sahip. Üniversitelerin tarihini belirlemekte kullanılan en önemli kriterler eğitim ve yönetimin
devamlılığıdır. Ünlü mezunları arasında Kopernik, Paraselsus, Markoni, Enzo
Ferrari yer almakta. Dante, Kopernik, Markoni ve Umberto Eco Bologna Üniversitesinde
hoca olarak görev yapmışlar.
İkinci sırada Oxford (1096), üçüncü sırada ise Salamanca
(1134) Üniversiteleri yer alıyor. Osmanlı’da modern manada Üniversite,
Darülfünun olarak 1846’da kuruluyor. İstanbul Üniversitesinin kuruluş yılını
1453’e dayandırmamıza rağmen, eğitim ve yönetim devamlılığını gösterme imkânımız
maalesef bulunmamakta. Dolayısıyla o konu biraz netameli.
En eski okulumuz ise Galatasaray Lisesi. Bu sefer eğitim
devamlılığını kurabiliyoruz. Sultan II.Beyazid, yani Beyazid-i Veli 1481
yılında devlet yöneticilerini yetiştirmek üzere, Galata Sarayı Enderun-u
Hümayununu kuruyor. En azından burada 500 yılın üzerinde bir tarihe sahibiz.
Orta Çağ’da Bağdat ve Endülüs’te yetişen çok değerli bilim
insanlarının geleneği Üniversite olarak devam edememiş, gelişen orta sınıf
Moğol istilası ile yok olmuş ve Osmanlı döneminde geri kalmışlığın sebepleri
olarak hissedilen eksiklikler, Tanzimat’tan sonra çeşitli okulların
kurulmasıyla kapatılmaya çalışılmış, Cumhuriyet döneminde de birinci öncelik
eğitim olmuştur. Neticede devlete ve özel sektöre kaliteli insan ve bürokrat
yetiştiren bazı önemli kurumlar ortaya çıkmıştır. Mesela Mülkiye, İstanbul
Teknik Üniversitesi, İstanbul Hukuk, Boğaziçi Üniversitesi vs.
Fransa’da devlette üst düzey bürokrat ve hatta lider
(Jacques Chirac, Francoise Hollande) olacak kişilerin çoğu Ecole Nationale D’Administration
(Ulusal Yönetim Yüksekokulu) mezunudur. Mühendislik için ise Ecole
Polytechnique. Almanya’da Heidelberg Üniversitesi, Max Planck Enstitüsü. Çünkü
bu okullarda sadece eğitim alınmaz, aynı zamanda bir kültür alınır. Bu
kurumlara yerleşmek çok zordur ve en seçkin öğrenciler bu kurumlarda eğitim
alırlar.
Nitekim Galatasaray Lisesi de Osmanlı’nın son döneminde
benzer bir görev ifa etmiştir. Devlet yönetici ve liderlerinin çoğu Sultani’den
mezun olmuşlardır. Türkiye’de İstanbul Teknik Üniversitesi’nden iyi bilinen
liderler çıkmadı mı? Turgut Özal, Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan vs…
Son dönemde ne yaşıyoruz? Türkiye’nin sınırlı sayıdaki kurumsallaşmış
okul ve Üniversiteleri yine ön plandalar. Herkes çocuklarının eğitimi için o kurumları
hedefliyor ve bu kurumlar en iyi öğrencileri alıyorlar. Ama bu okullar eğitim
kalitelerinden ziyade, kazanan öğrencilerin zekâları nedeniyle ön plandalar.
Zeki insanı nereye yerleştirseniz zaten başarılı olacaktır.
Bazı işler insan kayırma, kifayetsiz muhterislik kaldırmaz,
sadece liyakat ve kalite ile ölçülebilir. Mesela üst düzey idarecilik,
bürokratlık, üniversitelerde hocalık, okul müdürlüğü vs…
Bir örnek ile bitirelim. Bundan 3 yıl önce idari görevim sırasında
Marmara Tıp Fakültesinin kontenjanının arttırılması gündeme geldi. 130 olan kontenjanı
200’ün üzerine çıkarmak istediler. Bunun altyapı nedeniyle mümkün olamayacağını
ifade ettiğimde, bu konuda karar verici makamda olan bir büyüğümüz aynen şu
cevabı verdi:
“Hocam, şimdi biz size kontenjan vermeyip te Anadolu’da daha
hastanesi, doğru düzgün hocası olmayan bir Tıp Fakültesine mi kontenjan verelim?
Bu çocuklar en azından Marmara’daki havayı soluyup, orada eğitim almış
olurlar.”
Sonucunu Türkiye’nin en yüksek puanlı Hacettepe Üniversitesi
Tıp Fakültesinde, kalabalıktan nefes alamayacak halde, hocanın kürsüsünün dibinde ders dinlemeye çalışan öğrenciler
olarak gördük. Yani kalitesizlikte eşitlik, kaliteliyi de kalitesiz hale getirme.
Herkesi piramitin en altına çekip orada eşitleme… Son dönem karar
vericilerimizde kalitesizlikte eşitlik çabasının maksimum olduğunu görüyoruz.
Zeki insanlarını iyi eğitemeyen toplumlar, ellerindeki en iyi malları değerlendirmeyi bilmeyen tüccarlara benzerler ki, iflas etmeye ve güdülmeye mahkûmlardır.
Salamanca Üniversitesinin Kütüphanesi
Bologna Üniversitesinin Kütüphanesi
Galatasaray Lisesinin giriş kapısının 1880'lerdeki görünümü.
Oxford Üniversitesindeki Queen's Library (yani Kraliçe adına olan Kütüphane)
Yorumlar